Cemâlnur Sargut

Cemâlnur SargutDinle author
Author
Compiler
Editor
8.3/10
388 People
2,007
Reads
417
Likes
26.5k
Views

Cemâlnur Sargut Posts

You can find Cemâlnur Sargut books, Cemâlnur Sargut quotes and quotes, Cemâlnur Sargut authors, Cemâlnur Sargut reviews and reviews on 1000Kitap.
Mesela biz seninle beraber şu işi yaptık. İşte taayyün âleminde yani bu dünya yüzünde o işleri yapan ben ve sen birer isme mazhar bulunuyoruz. Mesela ben Kahir ve Mudil ismine mazhar olmuşum. Sen ise Halîm ve Hâdî isimlerinin mazharısın. İşte bu zıddiyet yüzünden birbirimizin muhalif ve hasmı oluyor ve çarpışıyoruz; zeytinyağı ile suyun tezat teşkil etmesi gibi. Her ne kadar bunları birbirlerine karıştırırsan bir müddet sonra yine ayrılırlar. Bunun gibi yekdiğerine muhalif yani ayrı isimlere mazhar olmuş iki kimse her ne kadar zarurî olarak beraber bulunsalar da, kendi hallerine kalınca yine birbirlerinin zıddıdırlar. İşte mazhariyet cihetiyle mücâhedeler, azap ve eziyetler, çarpışmalar ve netice itibarıyla cezâlar bundandır. Yoksa hakîkat cihetiyle, bu zıt isimlerin hepsi bir küldür, vâhittir. O mertebe de dava yoktur. Su ile imtizaç etmeyen zeytinyağının aslı su olduğu gibi... Firavun ile Mûsâ'nın da hakikatte asılları bir olduğu gibi... Ayrılmaları, zıddiyetleri, mazhar oldukları isimler ve yaratılışları cihetiyledir. " Cemalnur Sargut hz Sâlih 11.fass
Mesela bir kulun ismine, Hakk'ın zâtından âşık ol emri gelirse o kul, ismi hangi seviyedeyse yani nefsinin bineği hangi seviyede bu emri algılamışsa, o şekilde hareket eder. Eğer mutmainneden algılamışsa âşık olması istenen kişi ile meşgul olmaz, aşka teslim olur. Bu onu Allah'a götürür. Cemalnur Sargut hz Sâlih 11.fass
Reklam
Ayıp ve kusurlu işleri yapmakta ısrar etmeye gelince, bu Allah'ın özel dostluğuna seçtiği kullarda asla bulunmaz. Böyle düşüncelerin bir ısrar olmaksızın kula hücumuna gelince, bu hâl, peygamber ve velî gibi seçilmiş kullarda da bulunabilir. Eğer gelen düşünceyle birlikte kalpte bir inkisar ve Allah'a yönelme hâli meydana gelirse o, kulun mânevî halinin artmasına sebep olur. İbn Atâullah el İskenderî Hikem adlı eserinde der ki:" Senin için takdir edilmiş nice günahlar vardır ki (peşinden pişmanlık duyup samimi olarak tövbe ettiğinde) Allah'a ulaşma sebebin olur." Cemalnur Sargut hz Sâlih 11. Fass
İbn Acîbe diyor ki: " Bir kulun Allah tarafından özel dostluğa seçilmiş olması, ondaki beşerî vasıfların yok olmasını gerektirmez. İnsanda şehvetin bulunması tabii bir durumdur; onunla mücâhede ile kulun şerefi ortaya çıkar. Nefis mutmainne makamında olursa şehvetini defetmek için büyük mücâhedeye ihtiyaç duymaz. Nefis levvâme makamında ( sürekli kötü işleri emreder halde) olunca, kendisine hücum eden şehvetleri gidermek için büyük bir sıkıntı ve mücâhedeye girmek zorundadır. Vesvese ve boş düşünceler bütün kalplere gelir, fakat mutmainne nefsin onu giderme kuvveti vardır. Bazen gelen düşünceler, tek ve Kahhâr olan Allah'ın emri, olması muhakkak bir kaderdir. Bu da onlar için bir noksanlık değil, olgunluk hâlidir, çünkü bu şekilde yüce Rabb'in her şeye hükmeden kahır tecellisi ile kulun zayıflığı birbirinden ayrılır. Yüce Rabb'in kemâl sıfatları, kulun noksanlıklarının ortaya çıkmasıyla gözükür. Cemalnur Sargut hz Sâlih 11.fas
Her nebî, kemâl noktasını temsil etmesi dolasıyla Allah isminin görünme yeridir. Ama her nebînin de kendi devri içinde hükmedebilmesi için galip olan şahsî bir ismi vardır. Bundan dolayı her nebînin bineği üzerinde bu ismin hakîkati ortaya çıkar. Yani hz. Sâlih'te Fettah ismi galip olduğundan onun bineği fetihler ile açığa çıktı. Her nebînin bir bineği olduğu gibi her yaratılmışın da bir bineği vardır. Yani o varlıkta tecellî eden Allah'ın ismi, onun vücudunda aşikâr olur. Eğer o isim henüz nefsin esiriyse, vücut onu taşır. Ama o isim ruh vâsıtasıyla dirimiş ve nefs-i nâtıka ( nefs-i mutmainne, idrak eden nefis) hâline yükselmişse hayvanî nefis (vücut) onun bineği olur. Yani ismin kemâle erdirilmesi ve Allah'ta ki gibi tecellî etmesi için yapılan yolculukta ( pozitif ve negatif) nefis binek makamındadır. Kul, hayvanî yol üzerinde seyrederken, Rabbi olan isminin hikmeti gereği ile seyreder. Bu seyirlerdeki farklılık mezheplerden (meşrepler) dolayıdır. Bu mezhep farklılıkları yani isimlerin farklılıkları dolasıyla bazıları bineklerini Hakk'a gitmek için kullanırlar ve fenâ makamına erip birliği müşâhede ederler. Bazıları ise oradan oraya gidip zulmetler ve cisimler âlemi çöllerinde takılıp kalırlar. Cemalnur Sargut hz Sâlih 11.fas
Hadîs: " mahlûkatı benden yararlansın diye yarattım, ben onlardan yararlanayım diye değil." çünkü Allah'ın ihtiyacı yoktur. Bu yaratılış, gönüllerin Hakk'a dönmesi içindir. Semîha Hanım: "Ruhların gittikleri yol, kendi sırât-ı müstâkîmleridir. O sırât-ı müstakîmîn nihayetinde mazhar oldukları isim ve sıfat her ne ise ona vâsıl olurlar. Şeytan da Mudil ismine mazhardır. Bu tezat, taayyün bâbındadır. Yoksa hakîkat zâhir olunca Firavun'la Mûsâ davası kalmaz. " " İnsanları, Hakk'a götüren yollar, yaratılmışların nefesleri miktarıncadır. " Cemalnur Sargut hz Sâlih 11.fas
Reklam
" Susmaktan pişmanlık Duyulmaz. Susmakla elden Çıkanı telafi etmek,konuşmakla kaybolanı temin etmekten daha kolaydır. "
"Namaz, Yüce Rabb'i ve melekleri hoşnut eden bir ibâdet olup peygamberlerin de sünnetidir. Namaz márifet nuru, îmânın aslı, duaya icabet edilmesine, amellerin makbul olmasına, rızıkta berekete, bedenin rahata kavuşmasına sebeptir. Namaz düşmana karşı silahtır, şeytanı ürkütür. Namaz kılan kimse ile semâların sahibi arasında şefaatçidir. Namaz mümin kulun kabrinde lambasıdır. Namaz mümin kulun kıyamet günü yanında dayanak, Münkir, Nekir'in sorgu sualine cevap olur. Namaz mümin kulun kabrinde yalnızlığını giderir, kendisini ziyaret eder. Tå kıyâmete kadar. Kıyamet günü geldiği zaman, namaz onun başı ucunda bir gölgelik, başında taç, bedeninde giysi, yürürken önünde nur, cehennemle arasında perde olur. Namaz müminler için Yüce Rabb'in huzurunda imanlarına bir delil, mizanı ağırlaştıran olur. Namaz sıratı geçirir; cennetin kapısına da anahtardır. Namaz tespih, tahmid (hamd etme), takdis, tizim, kıraat, duadır."
SA'Y
"O hâlde unutmayın, Safâ ve Merve, Allah tarafından konulmuş sembollerdir; böylece hac ve umre için Mâbede gelen birinin bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur. Zirâ, eğer kişi yapması gerekenden daha çok iyilik yaparsa bilsin ki Allah, şükre bol karşılık verendir, her şeyi bilendir." (Bakara 2/158) Safâ, büyük, kaypak, sert taş, Merve ise küçük, yumuşak taş anlamına gelir. Âyette "semboller" olarak verilen kelimenin orijinali de “şuur" kelimesinden türetilmiş "şe'âir"dir ve bildiren işâret/belirti mânâsını içerir. Bu veriler ışığında âyeti enfüsî (bâtınî, içsel) olarak değerlendirdiğimizde Safâ ve Merve, Allah'ın insanın fıtratına yerleştirdiği zıddiyeti gösterir. İnsan, celâl ve cemâlin, sevap ile günahın, ruh ile nefsin cem olduğu bir varlıktır. İşte Sa'y insanın bu zıt duygular arasındaki gidiş gelişini anlatır. İnsan tavr-ı Ademiyye'de sa'ya başlar ve tavr-ı İbrahimiyye'de noktalar.
Sayfa 29 - Nefes y.Kitabı okudu
Zemzem
Zemzem Arapça bir kelimedir ve "alçak sesle konuşmak” anlamına gelir. Hakk yolcusu/Hakikat tâliplisi kendi ülkesinden bir ırmak gibi çağlaya çağlaya gelmiş, ama Kâbe'ye/Derya'ya ulaştığında bu coşku, yerini sâkinliğe, huzûra, sessizliğe bırakmıştır. Artık o "telvin" (hâlden hâle geçme) ehli değil, “temkin” (durulma, makam sahibi olma) ehlidir. Gerçeğin sükût olduğunu öğrenmiştir. Zemzem, tavâfı başarmış olan kula, Cenâb-ı Hakk'tan lûtuf olarak verilmiş bir mârifet ilmidir. Bu ilmin dili söz üzerine değil , öz üzerine kurulmuştur veyâ başka bir deyişle, bu ilim, “kâl (söz) değil bir hâl ilmidir.” Bu ilme sâhip olanlar bağırmak yerine, hep alçak sesle konuşmayı tercih ederler. Çünkü bu ilim, herkese değil, ancak ehline, yetenekli olana duyurulmalıdır. Çünkü onun terkibinde Hz. İsa'nın nefesi, İsrâfil'in sûru vardır.
Sayfa 28 - Nefes y.Kitabı okudu
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.