"Sultan Abdülhamid'in de dahil olduğu bir çok Osmanlı yöneticisi, "İslâm dünyası" fikrini, imparatorluklar arasındaki barışı ve Osmanlı Britanya "ittifakını savunmak" için sık sık kullanmıştı"
İslamı evrensel bir dünya dini olarak yekpare ve sistematik bir yoruma tabi tutan modernist Müslüman alimler, kültür, zaman ve mekan farklılıklarının ötesindeki İslâm'ın hakiki özünü ortaya koyduğunu öne sürdükleri dini metinlerin modern tefsiri sayesinde İslam dünyasının birliğini iyice güçlendirmeye çalıştılar.Şüphesiz, Müslümanların fikir
"Türk parlamentosunun "hilafet" konusundaki müzakereleri 3 Mart 1924'te sonuca ulaştı. Hilâfet kurumu, İstanbul'da geçirdiği yüzyıllardan sonra, "çoğunluk oyuyla" lağvedildi ve son Halife Abdülmecid Fransa'ya "sürgün"e gönderildi. Türkiye dışındaki müslümanlar bu kararı "protestoyla" karşıladı, ama kararın "meşruiyetini" de kabul etti. Sürgündeki Halifeyi "ülkesine" davet etmeyi veya takip etmeyi hiç kimse "denemedi" bile"
Oldukça önemli ve güncel bir konunun tarihsel açıdan ele alındığı harika bir kitap. Bir türlü toparlanamayan ve dinin siyasal çıkara alet edilen Ortadoğu'yu anlamak için okunması gereken bir eser. Hep hamasetle ele alınan İslam dünyası düşümcesini yazar özellikle son 150 yılını ele alıp inceliyor. Yazar İslam dünyası fikrinin modern bir kavram olduğunu söyleyip bunun ortaya çıkış nedenlerini tarihsel ve coğrafi koşullari göz önüne alıp irdeliyor. Osmanlı ve Hint kıtası. Sonra modern ülkeler Mısır, İran, Türkiye, Pakistan, Suud vb. Aslında İslam Dünyasında kaç ülkeye bölünmüş Kürtler özelinde dâhi "İslam Dünyası" kavramının kardeşler(!) arasında nasıl milliyetçi ihtiraslara kurban edilip siyasal çıkarlara alet edildiğini görmek dâhi bu kavramın ne jeopolitik ne de ahlakî bir çerçevesinin kalmadığını görmemize yeter. Yazar keşke bu örneklem üzerinde de dursa idi. Onun dışında kesinlikle okunup üzerinde tartışılması gerekli bir kitap. Çevirisi de oldukça güzel.
Cemil Aydın'ın "İslam Dünyası Fikri" kitabını da okuduk çok şükür! Bu fikrin 1870'ler öncesinde olmadığını, her müslüman ülkenin ve vatandaşlarının kendi minik dünyasında huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşadığını tarihi örneklerle ispatlamaya çalışıyor. Yekpare bir İslâm dünyası yoktu, olmadı ve olmayacak da diyor. Üstelik bu fikrin Batılıların işine yaradığını, müslümanları ırksallaştırmak, İslamofobi için kullandıklarını iddia ediyor. Müslüman devletlerin işine geldikçe Ümmetçilik yaptığını, İslâm dünyasının geneline yönelik mesajlar verdiğini ama çoğu zaman milliyetçi ve mezhebî reflekslerle hareket ettiğini örneklerle gösteriyor. Osmanlı Devleti'nin dağılmasından sonra Suud, Mısır, Pakistan ve İran'ın nasıl kendilerini merkez kılmak için, İslâm dünyasının liderliğine oynadıklarını, gayret ettiklerini, bir takım cemaat yapılarını, örgütleri desteklediklerini, âlimleri, yazarları kendi projelerinde istihdam ettiklerini anlatıyor. Nice hayal kırıklıkları, gönül yorgunlukları...Okunmaya ve üzerinde düşünmeye değer doğrusu...