Claude Addas sözleri ve alıntılarını, Claude Addas kitap alıntılarını, Claude Addas en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Hz. Peygamber güzel sıfatları öyle tamamlamıştır ki, bütün sıfatların zat itibarıyla sahip oldukları güzellik ortaya çıkmış ve eksiklik ve çirkinlik zâil olmuştur."
Ancak İbn Arabi'nin Mirtuli'de hayran kalacağı şey şiirlerden ziyade yakın çevresine muamelesi olmuştur:
"Birinin bir ihtiyacı olduğunda, alacağı parayla bu ihtiyacı gidermek üzere zengin kütüphanesinin kitaplarından birini satardı Ve onun ihtiyacını giderirdi. Hikmeti İlahi ki Bütün Kitaplar tükendiğinde, Mirtulî de vefat etti...
İbn Arabi “ Alem hayaldir” dedikten sonra, “Bütün varlık haktır” ya da “Varlıkta hiçbir hayal yoktur” da demekten kaçınmaz. Fütûhât’ ın pek çok parçasında âlemin bu iki zıt veçhesine işaret edildiğini görebiliriz: “ Âlem ne saf varlık ne de saf yokluktur. O tamamen sihirdir. Seni Hak olduğuna inandırır, fakat Hak değildir. Seni halk olduğuna inandırır, fakat halk değildir. Bir veçheden kabul ettiğini bir veçheden reddetmektedir.” “Âlemdeki hakikatler hakkında ne onların Hak olduğunu ne de Hak’ tan başka olduklarını söyleyebiliriz.”“Şayet (âlem hakkında) haktır dersen, isabet etmişsindir. Şayet vehimdir dersen, yine isabet etmemiş olmazsın.” “İdrak ettiğimiz her şey Allah’ ın mümkinlerin aynlarındaki vü cûdudur. Hüviyet itibarıyla, bu onun vücûdudur. Sûretlerin kesreti itibarıyla, bu mümkinlerin aynlarıdır. (...) Varlığının birliğine nispetle, (...) bu Hak’ tır, çünkü O Ahad ve Vâhid’dir. Sûretlerinin kesretine nispetle, bu âlemdir.”Bu metinlere bakıldığında, Şeyh-i Ekber’in metafizik öğre tisini isimlendirmek için kullanılagelmiş “vahdet-i vücûd” tâbirinin, bu öğretiyi ifade etme yeteneğine sahip olduğu hükmüne varabiliriz.
Varlık” (vücûd) ve “mahiyet” iki ayrı kavramdır: “ At” kavramı atın varlık ya da yokluğunu zorunlu olarak içermez. Ancak “varolanlar” (mevcûdat) onların mahiyetine eklenen bir “varlık” sayesinde varoluyor da değildir. Eğer mahiyet varlığı içermeseydi hiçbir şey olamaz, hiçbir şeye eklenemez ya da hiçbir ekleme kabul edemezdi. Eğer mahiyet varlığı içeriyorsa, öyleyse varlık ona ayrıca eklenmekte değildir. Ve eğer zihnimizde onu varlıktan ayıracak olursak, mahiyet tekrar hiçbir şey haline gelecektir. O halde varlık hiçbir sûrette mahiyetin bir arâzı olarak, hatta mesela beyazlık ya da kürevîlik gibi muhtemel arazlarından daha farklı bir arâz olarak bile kabul edilemez. Hiçbir şey varlığın öncesinde ya da haricinde olamaz ve vücûd kelimesi Allah için de, bir ahşap parçası için de aynı mânâda dır. Bir şeyi o hangi şeyse işte o şey kılan “mahiyet”, varlığın bir taayyün ya da hatta kendi-kendini-taayyününden ibarettir. Onun tamamen olumsuzlamaya dayalı gerçekliği, bir sınırlanmışlıktan ibarettir.
Sen nesin?
Şüphesiz; sen, sen değilsin.
Sen osun.
Ama sen, sen olaraktan değil.
O, bir giriş şekli ile sana dahil değildir. Ama, bir çıkış şekli ile de,
senden hariç değildir.
Keza; sen de onun haricinde değilsin.
Bu anlattığım mana ile, senin mevcud olduğunu kasdetmiyorum.
Keza sıfatını da.
Şunu anlatmak istiyorum:
Sen hiç bir zaman var olmadın.
Olman da mümkün değil.
Her şeyi bir yana at.
Hiç bir şeyle olma.
Hatta sen, sen olma.
Hele nefsinle hiç olma.
Onunla, yani: hakla da olma.
Hatta, onda da olma.
Onunla birlikte de olma.
Fakat, şunu da unutma ki,
Sen, ne bir fanisin; ne de bir
mevcud.
Sen osun; o da sen.