Bana öyle geliyor ki feminist itidal, sevginin deneyimlenmesi için evlilik karşısında anarşizan bir tavır almayı beraberinde getirir. Böyle bir tavır ise ikili cinsiyet normlarını pekiştiren aile kurumunu ataerkil bir kurum olarak eleştirir ve aynı zamanda bu kurum içerisinde anlaşma yapmış olan kadınların ataerkilliğe karşı oluşturabileceği direniş mekanizmalarına kıymet verir.
Şiddetin hangi erkeklik kategorisine denk düşeceği üzerine değil, şiddeti doğuran iktidar ilişkilerinin nasıl kurulduğu, nasıl yeniden inşa edildiği, nasıl değiştiği ya da nasıl değişir gibi gözükürken değişmediği üzerine yoğunlaşmak gerekir.
Genellikle yapamadıklarımızı, eksik bıraktıklarımızı, yanlışlarımızı görmeye yatkınız. Sadece birbirimizin değil, kendimizin de. Bana öyle geliyor ki, bazen durup "her şeye" rağmen yapabildiklerimizi görmek, değerini bilmek, kendini kutlamak da en az eleştiri ve özeleştiri kadar önemli. Umarın eleştiri kadar değer bilme ve takdir de feminist hareketin geleneği haline gelir; birbirimizi yaralamak, kötürümleştirmek yerine yaralarımızı sağaltmayı, birbirimizi teselli etmeyi, sevmeyi ve beğenmeyi becerebiliriz. Aksu Bora
“…ataerkillik- hava gibidir; her yerdedir. Bedenlere yapışır; duruşa, bakışa, dile, hal ve tavra. Mekânlara yapışır; evlere, okullara, işyerlerine ve sokaklara ... Bir bedenden bize, bizden de başka bir bedene bulaşır.”