Nerede olduğumuza dair hiçbir fikrim yoktu ama hayatın sıradan taleplerini önemsemek zorunda kalmadan kendi isteğimizle dolaşmak özgürleştirici bir deneyimdi. Kendimi okuldan kaçmış bir öğrenci gibi hissediyordum.
İşin aslı, Toby'nin yaşam coşkusu genel olarak Noel hazırlıklarını o sene bir angarya olmaktan çıkarıp daha ziyade paylaşılan bir sevince dönüştürmüştü. Mükemmel bir arkadaştı. O varken hiçbir saniye sıkıcı olmuyordu.
Yanımdan ayrılmayı ya da beni gözden kaybetmeyi, nefis hatta baştan çıkarıcı bir koku için bile olsa, aklından geçirdiğini hiç sanmıyorum. İkimiz adadaki vaktimizin keyfini çıkardık. Bir başka muhteşem gün daha geçmişti.
Günümü şımarık bir "kanepe patatesi" biçiminde şöminenin yanı başındaki koltukta geçirme arzumdan kendimi uyandırarak, dün geceki fırtınadan hayatta kalan tek kişiyle ilgilenmek gibi çok daha ivedi sorunlara yönelmeye başlamıştım.
Sıkıntılı zamanlarında, Toby Jug sağduyulu davranmanın daha büyük bir kahramanlık olduğuna inanıyordu. Sloganı şuydu: eğer bir tehlike tehdidi varsa, en güvenli yer arkama geçmektir.
Boş zamanlarımda Afrika ve Hindistan'daki orman kedileri hakkında hikayeler okumayı ve fotoğraflara bakmayı çok seviyordum. Çocukluğumun en gözde hikayesi Kaplan Shere Kahn'ın kahramanım olduğu, Rudyard Kipling'in Jungle Book kitabıydı.