Derda Küçükalp

Siyaset Felsefesi yazarı
Yazar
8.6/10
18 Kişi
76
Okunma
7
Beğeni
2.478
Görüntülenme

Öne Çıkan Derda Küçükalp Gönderileri

Öne Çıkan Derda Küçükalp kitaplarını, öne çıkan Derda Küçükalp sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Derda Küçükalp yazarlarını, öne çıkan Derda Küçükalp yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Modern doğal hukuk öğretisi: bireyin önceliği
Modern doğal hukuk öğretisinde bireyin merkezi bir konum kazanması, hakikatin insan aklı tarafından kesin olarak kavranabileceği yönündeki modern felsefi inançla doğrudan bağlantılı­dır. Kesin bilgiye ulaşmak için apaçık olandan başlanılması ge­rektiğine inanan modern felsefe, açıkça sağlam ve kesin yega­ne şey olduğunu düşündüğü bireysel insan tabiatını, çıkış nok­tası olarak almıştır. Tözü bağıntılardan daha fazla önemseyen 17. yüzyıl felsefesine uygun olarak, modern doğal hukuk öğre­tisinde de insan töz, toplum ise bağıntı olarak alınmıştır. Sabi­ne, bireye tanınan bu önceliğin, modern doğal hukuk öğretisinin en belirgin ve sürekli niteliği olduğunu belirtir; özellikle Locke ve Hobbes tarafından geliştirilen bireyin önceliği düşüncesi, Fransız Devrimi'ne kadar toplumsal teorinin evrensel öz çizgisi olmuş ve bu tarihten sonra da yaşamaya devam etmiştir.
Marx'a göre insanın özgür olması buna uygun ekonomik koşulların bulunmasına bağlıdır. Marx, bu görüşüne uygun ola­rak, özgürlüğün; insanın, emeğine (dolayısıyla da kendisine) yabancılaşmasına yol açan işbölümüne dayalı toplumsal düzenler (örneğin kapitalist toplumsal düzen) içerisinde değil işbölümü­nün ortadan kalktığı komünist toplumsal düzen içerisinde haya­ta geçeceğini düşünür.
Reklam
Neoliberalizm, Postmodernizm ve Siyaset
Siyaset felsefesinde tarihselci anlayışın etkisi ile baş göste­ren kriz, bu gün çok daha derin biçimde hissedilmektedir. Günümüz dünyasının hegemonik siyasal söylemi olan neolibera­lizm, Hegelci tarihin sonu tezinden aldığı teorik destekle, yürürlükte olan liberal düzenin, insanlık tarihinin nihai evresine tekabül ettiğini, dolayısıyla da rasyonel olanın tam anlamıyla liberal düzende cisimleştiğini iddia eder. Böylece, neolibera­lizm, liberal düzene alternatif olma iddiasındaki bütün siyasal düzen tasavvurlarını dışlayarak, mevcut durumun değerlen­dirilmesine ve ötesine geçilebilmesine imkan verebilecek olan bütün iyi arayışlarının yolunu kapatır. Nietzsche'nin düşün­celerinden ilham alan postmodern düşünce de, her ne kadar var olan düzenin ciddi bir eleştirisini sunsa da, siyaset felsefe­si için açık kapı bırakmaz. Postmodern düşünce, belirli bir si­yasal düzeni evrensel iyi ile özdeşleştiren ve böylece onu, de­ğerlendirmeden bağışık kılan bütün büyük anlatılara karşı çıktığı gibi, neoliberal siyasal söyleme de karşı çıkar. Fakat postmodern düşünce, benimsemiş olduğu radikal tarihselci­ğin bir sonucu olarak, evrensel iyi düşüncesini reddettiği için, var olan düzeni kendisine göre değerlendirebileceğimiz bir si­yasal öneri sunmaz.
Marx ve liberalizm
Liberaliz­me göre, özgürlük; bireyin herhangi bir birey, grup ya da kurumun müdahalesiyle kısıtlanmamış seçim alanına karşılık gelir. Böylece, liberalizm, özgürlüğün, ne kadar doğru bir seçim yapılabildiği ya da seçimlerin ne ölçüde hayata geçirebildiği ile değil, yalnızca bireyin seçim alanı açıklığı ile bağlantılı olduğunu varsayar. Bu varsayımın bir sonucu olarak, liberalizm, açık bir seçim alanına sahip olmayı bütün bireyler açısından güvence altına alacak olan hukuk karşısındaki eşitliği, bireylerin özgür olabil­melerinin yeterli koşulu olarak görür. Buna karşın Marx, özgürlük için daha ileri düzeyde bir eşitliğe ihtiyaç oldu­ğunu düşünür. Pozitif bir özgürlük anlayışına sahip ol­ması nedeniyle, özgürlüğü, yapabilirlik kavramı temelin­de ele alır. Marx için yapabilirlik, bireyin kendini gerçek­leştirebilmesi demektir. Ona göre, söz konusu kendini gerçekleştirme, bireyin sahip olduğu niteliklerle ve bire­yin nitelikleri de içerisinde bulunmuş olduğu toplumsal koşullarla bağlantılı olduğundan, özgürlüğün hayata geçirilmesi, eşitliğin yalnızca hukuki boyutuyla değil aynı zamanda ekonomik boyutuyla da hayata geçirilmesini gerektirir. Bu yüzden Marx, ekonomik eşitsizliklerin mevcut olduğu bir toplumsal düzende, hukukun ekonomik yön­den güçlü olan sınıfın çıkarlarına hizmet edeceği, dolayı­sıyla da hukuk karşısındaki eşitliğin (hak eşitliği), özgür­lüğün lehine değil, aleyhine işleyeceği düşüncesindedir.
Sayfa 116Kitabı okudu
İktidar ve Otorite
İktidar buyurur, gerektiğinde zor kullanarak ayakta durur. Buna mukabil otorite etkiler. Otorite ödüllendirmeyi ve zoru içermez. Zor devreye girdiğinde otorite, otorite olmaktan çıkar. Bu anlamda otorite, kendiliğinden kabulü gerektiren bir etki ve yetki biçimidir. Nüfuza ve saygınlığa dayanır. Auctoritas kavramı, yaşanılan siyasal deneyimlere tekabül et­mesi anlamında esasen Romalı bir kavramdır. Kavram Augere fiilinden türemiştir. Augere; çoğaltmak, artırmak anlamlarını içe­rir. Sürekli artırılan, pekiştirilen kuruluştur ve Romalı için otori­tenin kaynağında kuruluş vardır. Otorite sahiplerinin sürekli çoğalttıkları şey kuruluştur. Yaşayanların otoritesi artık hayatta ol­mayanların (kurucuların) otoritesine dayanması anlamında türevseldir. İktidarın tersine otoritenin kökleri geçmiştedir ve bu geçmiş kendini kentin günlük yaşamında en az yaşayanların gücü ve kudreti kadar hissettirir. Otorite sahibi olanların en önemli özellikleri güç sahibi olmamalarıdır. Roma'da İktidar halktan, otorite senatodan gelir. Senatoyu oluşturan yaşlıların sözlerinin otoritesi, salt öğüt biçiminde olmalarından kaynaklanır. Bu sözlere kulak verilmesi için, onla­rın buyruk biçiminde ifade edilmelerine ya da dışarıdan bir zorlamaya gereksinim yoktur.
Kısaca, siyasi tarihi okumak tek başına siyaset bilmek anlamına gelmez
Belirli bir toplumsal bağlamın ürünü olması bakımından ilişkisellik, eylemler yoluyla varlık bulabilmesi bakımından pratik bir etkinlik olmak, ortak yaşam düzenini etkileyi­ci sonuçlar doğuran iktidar ilişkilerini içermesi bakımından bütünün yönetimi ile ilişkili olmak gibi özellikleri içeren SİYASET, TAM DA KENDİSİNİ ANLAMAMIZI MÜMKÜN KILAN BU ÖZELLİKLERİ DOLAYISIYLA FELSEFEDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNEMEYECEĞİMİZ BİR KAVRAMDIR. Gerçekten de, her siyasal eylemin iyi ve kötüye ilişkin düşünce­lerimizle bağlantılı bir amacı içermesi nedeniyle etik, her siyaset ve siyasal düzen tasavvurunun, insan varlığına ilişkin belirli bir kavrayış üzerinde temellenmesi nedeniyle ontoloji ve siyasete ilişkin bilginin inanç ve kanaatten farklı bir mahiyeti haiz olma­sı nedeniyle de epistemoloji, siyaseti anlamak için zorunlu ola­rak müracaat etmemiz gereken bilgi alanlarıdır. Bununla birlikte siyaset-felsefe ilişkisinin daha çok siyasal ik­tidarın meşruiyeti problematiğinde siyaset-etik ilişkisi olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Söz konusu ilişki, aktüel olan siya­setin, bir olması gereken ışığında değerlendirilmesi bağlamında ortaya çıkan bir siyaset felsefesi kavramlaştırmasını da beraberinde getirir. Bu durumda; tarihsel olan ve bu niteliği itibariyle de değişken bir mahiyet arz eden siyasal eylem ya da faaliyete ölçüt teşkil edebilecek değişmeyeni (ideal olanı) sunabilecek olan felsefedir. Yani söz konusu siyaset felsefesi kavramlaştır­masında, değişken siyasete değişmeyen meşruluk tabanını sağ­layan felsefedir.
Reklam
130 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.