Freudçuluğa karşı çıkan C.G. Jung, analitik psikoloji kuramında, insanın ruhsal kişiliğini, bütün geçmişten soya çekimle gelen ortaklaşa bilinçdışı izlenimlerin onardığını ileri sürerek, insanın ruhsal karakterini yaşama içgüdüsünün belirlediğini savunur. Yani bireyselleşme olarak adlandırdığımız şeyi başarmayı...
Jung'ın bu kendine özgü kuramlarını sahiplenen ve analitik psikolojiye merak salan, bunları dört ana başıkta derleyip ele alan yazar, Vahşi Kadın'ın Yolculuğu adlı kitabın da;
*Seçimlerim bana mı yoksa başkalarına (topluma, aileme, sosyal çevreme...) ya da geçmişime (travma ve hikayelerime) mi aitler?
*Dünyada gördüğüm hastalıklar, savaşlar, ihanetler, krizler, kazalar... görmeyi reddettiğim karanlığımın bilinme çabaları olabilir mi?
*Kararlarımı (evlilik, çocuklar, kariyer...) kendi karanlığımdan kaçmak ve iyi hissetmek uğruna bilinçsizce alıyor olabilir miyim?
*Bana ait olduğunu düşündüğüm onca kararın ardındaki dinamikleri görebilsem ve bu dinamikleri değiştirmeye kalksam ne, nasıl değişirdi?
gibi sorularla bireyin, sağlıklı ve istikrarlı bir yaşam sürebilmek için geçmişten gelen iyi, kötü, sosyal, siyasi, ekolojik, tarihsel, biyolojik ve psikolojik tüm deneyimlerini birleştirmesi fikriyle birlikte, kendi içsel yolculuğuna çıkmasını öneriyor ve kendini gerçekleştirmeye çabaladığında gördüğü ya da yaşadığı büyük resmin nasıl değişebileceğini vurgulamaktadır.
Adında kadın kavramı geçse de, aslında kadın/erkek her bireye, rehber niteliğinde bir kitap bence. Dolayısıyla, cinsiyet farketmeksizin herkese tavsiye ediyorum.