1982’de Van’da doğmuştur. İlköğrenimini Kayseri’nin Talas ilçesine bağlı Süleymanlı köyündeki Süleymanlı İlköğretim Okulu ve Mersin’in Silifke ilçesindeki Taşucu İlkokulunda, ortaöğrenimini Taşucu Ortaokulunda, lise öğrenimini ise Silifke Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesinde tamamlamıştır. Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümünde lisans eğitimini bitirdikten sonra Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesinde yüksek lisansını yapmıştır. 2007 yılına kadar özel sektörde
Üretim ve Kalite Kontrol Mühendisi olarak çalışmıştır. 2007 yılında kamu personeli olarak göreve başlamış, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı İstanbul Eyüp İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü, Çanakkale İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Bursa Yıldırım İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde Gıda Mühendisi olarak çalışmıştır. Halen Bursa İl Tarım ve Orman Müdürlüğünde Gıda Mühendisi olarak çalışmakta, kamu projelerinde eğitici olarak görev almaktadır. Mesleki olarak Gıda Güvenliği Yönetim Sistemlerine ait HACCP, ISO 22000, BRC, FSSC 22000 vb. eğitimlerin yanı sıra İletişim Teknikleri üzerine eğitim almıştır. Öğrenimine Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümünde devam etmektedir. Hakan Akdoğan yürütücülüğündeki yaratıcı yazarlık atölyesine katılmıştır. Evli ve bir çocuk annesidir.
-İnsan çok sevdiğinden de korkar diye düşünüyorum. Sence?
+Sevdiğinden korkar mısın? Bilemiyorum.
-Sevdiğini üzmekten ya da sevdiğini kaybetmekten korkmaz mısın?
Günümüzde sıkça karşılaştığımız kadına yönelik psikolojik şiddete üç kadın hayatı üzerinden dikkat çekilmiş.
Ortak yönleri olmayan üç kadının tek benzerlikleri isimlerinin baş harfleridir. Bir kitapçı dükkânında bir araya gelen bu üç kadın yaşamış oldukları labirentlerden çıkmak için birbirlerinin desteklerine ihtiyaç duyarlar.
Her insanın yaşamış olduğu hayatta çıkmaza girdiği dönemlerde kendi labirentini sorgulama, düşünme ve mantığıyla hareket ederse bulabileceği kitapta anlatılıyor.
Farklı bir tarzı olan bu kitap hem akıcı hem de sizi kendi labirentinize doğru yolculuğa çıkarıyor. Keyifli okumalar dilerim
"Fakat itiraf etmeliyim zaman aldı izlerini silmek.
Çok üşüyordum. Ben de kazak ördüm kendime.
Romanlarda okuduğum diğer yarım kalplerden.Dişlerim birbirine vururken o tipi ayazda, fırtınada göz gözü görmezken, karların üstünde bir serçe kuşu gibi titterken bile kazak örmeye devam ettim."
Üç kadın Züleyha, Zeliha, Zülal...
Üçü de kendi iç labirentinde kaybolmuş,
bir çıkış yolu ararken tanıyoruz onları.
Kadın olmak her devirde zor değil mi?
Bu üç çaresiz kadının yolları bir gün bir kitapçıda kesişince neler oluyor dersiniz?
Birbirlerini buldukları anda başlıyor yüzleşmeler, her biri diğerinin aynası oluyor önce, sonra merhemi...
Onlar birbirlerine döktükçe içindekileri, sizde kendi içsel yolculuğunuza çıkıyorsunuz onlarla birlikte.
Sorguluyor, kayboluyor, cevaplar buluyor, kendi gerçeğinizle yüzleşiyor ve daha güçlü kapatıyorsunuz kitabın sayfalarını bittiğinde.
" 'Z' alfabemin son harfi olmayacak" diyordu lakin Zeliha diyordu, Züleyha diyordu, Zülal diyordu.
Bir potada eriyordu şizoid yansımalarla tum bu kadınlar. Kadın beyni bir labirent miydi yoksa başkalarının labirentin de kaybolmak mıydı. Eril bir toplumda fanus içinde yaşayan kadınlar. Kimi iki yüzük arasındadır, kimi mutfak ve yatak ikilemi icinde psikolojik şiddetle yıllar geçirir, kimi ise iki parmağa takılan bu yüzük için ikincil kadın olur. Kimdi bu kadınlar? Sen miydin Dilek? Beynindeki tüm bu kısıtlamalar, tüm bu çıkmazlar tek bir labirentin oyunu muydu? Yakmak mı gerekiyordu yeni bir hayat için tüm bu çıkmazları. Peki neden kibrit kutusundan çıkan kibritle yakılıyordu ve diger kadinlara izletiliyordu bunlar.
Hangi metaforu kullandın, neden kibrit çöpü ve kutusu. Toplum muydu kibrit kutusu? ya bu kutudan çıkan çöpün alev alarak her şey yok etmesi. Neydi bunlar? Neyi anlatmak istedin bize?
İste bu noktada sürpriz bir sonla ve keyifle okudum ve metaforlarindan anlamlar çıkardım kendimce.
İlk kitap ve ilk yazarlik deneyimi olarak bence ümit verici bir eser.