"Dedim ki güle, 'Kısa gece gider Gevezelik ve eğlence ve şarapla.
Ah küçük Tanrı düşkünü, o iç çekişler ne,
Hiçbir zaman senin olmayacak olanın uğruna? Benim olacak, benim,' diye yemin ettim güle,
'Sonsuza dek, benim."
«O belki de sizin için İsa'nın son yemekte kullandığı kupa gibi kutsal bir şeydir. Ne demek istediğimi anliyorsunuz. Bulmayı ülkü edindiğiniz bir şey.»>>(...)ben de böyle duygular içindeydim. Yıllar yıllar önce. Bulmam gereken bir şey varmış duygusu içindeydim. Bunu açıklayamam. Hemen köşenin ardında saklı bir şey. Aradım, aradım.
Ayaz konuştu
Gizli ve heyecan verici şeyler üzerine sessiz kar taneleri halinde
Görünmeyen mavi dudaklarla
Yıldızların uzattığı sırlarla
Sadece benim kulağıma konuştu, hayali gözyaşlarıyla
Ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
Yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
Ama gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
''Şair''den önce, ''Şiir'' olmak, böyle bir şey sanırım.
Keşke şiirleri de çevrilmiş olsaydı Dylan Thomas'ın.
Çevrilmiş bir şiirini şuraya bırakayım.
*
Ölüme Kalmayacaktır Bu Dünya
*
Ölüme kalmayacaktır bu dünya.
Çırılçıplak ölüler
Aydaki rüzgardaki adamdan olacaktır;
Kemikleri tertemiz ve tertemiz