Bir ağacı ondan geriye hiçbir şey kalmayana dek kesebilirdiniz lakin kökleri yeterince derinlere uzandığı takdirde bahar vakti yine filizlenirdi. Koru onu besler, güneş onu uyandırırdı. Ve hiçbir kök yaşlı meşeninkilerden daha derin olamazdı.
İkidir yorum yazmayı düşünmediğim kitaplara yorum yazarken buluyorum kendimi. Garip (:
Yorum yazmayı istememe sebebim çok anlatacak bir şeyin olmaması aslında. Şu an bunu yazarken bile devamında yazacak bir şey canlanmıyor kafamda o derece.
Kitaba olan hislerimi sadece bir kitabı alakasız bir şekilde sevdiyseniz anlarsınız. "Bir kitabı
Fazla çıtır çerez bir hikayeydi. Yeşilkuytu serisinin ilk kitabı olduğu yazıyor ancak sanki tek bir kitapmış gibi, hikaye tamamlanmış gibi geldi bana sonunda. Yazar buradan ne yönde devam edebilir emin değilim. Kısa bir kitap olduğu için genelde okuduğum uzun fantastik serilerden aldığım zevki bu kitaptan alamadım. Daha çok masalsı bir tarzı vardı. Tobias ve Silver'ın anlam veremediğim tuhaf bir ilişkisi vardı. Başlarda sıkı dost olacaklarını düşündüm ancak olaylar farklı bir boyuta ulaştı. Serinin devamı çıkarsa şayet sırf meraktan alıp okurum sanırım.
Korudaki Gümüş, "Yeşilkuytu Serisi"nin ilk kitabıymış. Farklı mitolojilerde, halk anlatılarında ve inanışlarında bahsi geçen "Yeşil Adam" efsanesinden ilham alınarak yazılmış; orman perileri, büyülü varlıklar ve kadim yaratıklar gibi fantastik motiflerin bolca yer aldığı bir novella. Kitap, gizemli ve sürükleyici başlıyor fakat ilerleyen sayfalarda düşüşe geçiyor. Hikâye sıkıcı bir hâl alıyor ve sonu da tatmin etmiyor. Zaten 100 sayfa olan eserin böyle ortalamanın altı bir şekilde bitmesi (ki bu kitap en iyi novella ödülünü kazanmış) hayal kırıklığı yarattı.