Vahşi Adam'ın hiçbir zaman bir sarayı yok ve esasen hep yalnız: O ilkel bir figür, başka bir medeniyetten değil, medeniyetin kendisi kurulmadan önceki zamanlardan gelen biri.
Bir ağacı ondan geriye hiçbir şey kalmayana dek kesebilirdiniz lakin kökleri yeterince derinlere uzandığı takdirde bahar vakti yine filizlenirdi. Koru onu besler, güneş onu uyandırırdı. Ve hiçbir kök yaşlı meşeninkilerden daha derin olamazdı.
"Peki ya sen, canım?" diye sordu Tobias bir dakika sonra. "Bir ağaç seçmen gerekiyor, biliyorsun. Kök salman. Yoksa ortalıkta gezinen bir garibe olacaksın."
"Zaten öyleyim," dedi Böğürtlen. "Ben seçimimi çoktan yaptım."
"Seni nerede ziyaret edebileceğimi söyle öyleyse," dedi Tobias.
"Her
"Ben de koruya dair bir hikâye biliyorum," dedi.
Silver oturduğu yerde biraz daha dikeldi. "Öyle mi?"
"Hallerton'daki kişilerle festivalle ilgili konuştunuz
mu?"
"Bahar Festivali," dedi Silver ânında. "Bütün kırsalda yaygın bir festival -büyük olasılıkla bereket ve ekim sezonu onuruna, bu hususlarla ilişkisi olan tanrı adına kutlanan eski bir bayram olduğu besbelli - şey, tanrıça demek daha doğru olur sanırım."
Tobias kendine engel olamadan gülümsedi. Silver'a güvenilirdi. "Kaideye göre tanrıça, eskiden böyleydi. Ama buralarda," dedi, "bunu Yaz Lordu için yaparlar."
Silver merakla gözlerini kırpıştırdı. "Bu adı duymamıştım. İkinci derecedeki bir tanrı ya da belki bir peri lordu mu?"
Tobias omuz silkti. "Mevsimin prensi," dedi. "Tehlikeli. Baharda ortaya çıkar, bütün yaz ortalıkta gezinir. Ortadan kaldırlması gerekir, festivalin amacı budur."
"Ortadan kaldırılması mı?" diye sordu Silver. "Yani bu, ee, yaz lordu, kutlamalara karşı mıdır?"
"Yo, hayır, onlara bayılır," dedi Tobias. "Kutlamalar dikkatini dağıtır, anlarsın ya? İçki, şarkılar ve oyunlarla keyfi hoş tutulursa kimseye bir zararı dokunmaz. Canı sıkıldı mı bela çanları çalmaya başlar."
Silver'ın meraklı bakışları karşılığnda bela olarak kastettiği şeylerin bazılarını ana hatlarıyla açıkladı: Acımasız oyunlar, talihsiz kazalar, çalınan değerli eşyalar.
"Yeşilkuytu Korusu'nda deli adamın tekinin yaşadığını söylüyorlar," dedi Silver, dönüp ona bakarak.
"Kim onlar?" dedi Tobias.
"Hallerton köyünde konuştuğum insanlar. Diyorlar ki buralarda deli bir adam yaşıyormuş; eski tanrıların rahibiymiş ya da çaresiz bir suçlu veyahut sadece sıradan bir akıl hastası. Etten, çiğ etten başka hiçbir şey yemiyormuş ve böylelikle bir dev kadar büyüyüp gelişebilmiş; en azından benim Fox and Feathers'ta anlatılanlardan anlayabildiklerim bunlar. Onu boyundan ve saçından tanıyabileceğimi söylediler."
"Saçları demek, hmm," dedi Tobias.
"Beline kadar uzun ve yıkanmamış saçlarından," dedi Silver, Tobias'a bakarak.
"İftiranın âlâsıdır bu," dedi Tobias. "Benim saçlarım dirseklerimi geçmiyor, üstelik her hafta da yıkıyorum."
"Bunu duyduğuma sevindim, Bay Finch," dedi Silver.
"Geri kalan her şey doğru," dedi Tobias.
"Eski tanrılar ve haydutluk ve akıl hastalığı mı?"
"Ve de insan yediğime dair söylenenler," dedi Tobias, gülümsemeden.
Silver ansızın bir kahkaha attı, kulaklara şenlik bir sesti. "Bakire kızlarmış, bana öyle dediler. Tercihen sarışın olanları."
"Sizi endişelendirecek bir durum yok o hâlde," dedi Tobias.