Gönderi

"Peki ya sen, canım?" diye sordu Tobias bir dakika sonra. "Bir ağaç seçmen gerekiyor, biliyorsun. Kök salman. Yoksa ortalıkta gezinen bir garibe olacaksın." "Zaten öyleyim," dedi Böğürtlen. "Ben seçimimi çoktan yaptım." "Seni nerede ziyaret edebileceğimi söyle öyleyse," dedi Tobias. "Her yerde," dedi Böğürtlen basitçe. "Her ağaçta. Hepsi benim." Elini Tobias'a uzattı ve Tobias elindeki ökseotu filizini gördü. "Kötülükleri avlarken kullanırsın," dedi Böğürtlen. "Kötülük insanlara özgü bir iştir ama arkadaşın bana bir hikâye anlattı ve anlamamı sağladı. Koruda bir kötülük vardı ama artık gitti ve bunun için mutluyum. Sen mutsuzdun ama artık olmayacaksın ve bunun için de mutluyum." Bu sözler bir dryaddan tek seferde söyleyebilmesi beklenmeyecek kadar çoktu ve Böğürtlen de kendine şaşırmış gözüküyordu. "Git," diyebildi sadece. "Git ve büyü." "Geri döneceğim," dedi Tobias biraz sonra, "ve insan işleri yapacağım." Ökseotunu aldı ve kemerine sıkıştırdı. "Güzel," dedi Böğürtlen. "Sana ihtiyacı olacak." "Senin olmayacak ama." "Hayır," dedi Böğürtlen sabırla, "çünkü ben bir insan değilim. Ama seni yine de seveceğim." "Ben de seni, tatlım," dedi Tobias az sonra, boğazına konuşamayacakmış gibi hissettiren bir yumru otururken. "Ben de seni." Malikâne'ye ve içerisindeki beyaz odaya geri yürürken dryadın arkasından onu izlediğini biliyordu. Ardında koruyu, dört yüzyıllık ormanı hissediyordu. Ve Silver elini sallayarak onu çağırır ve Bayan Silver ona nahif bir gülümseme bahşederken, Tobias kendini bir anlığına üzerinden görülmemiş yönlere doğru açılan incecik yeşil filizler yükselen çürümüş yaşlı bir ağacın çotuğu gibi hissetti. ...
Sayfa 99 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.