Doçent Dr. Emine Aksoydan 1961 yılında doğdu. İskenderun Lisesi mezun oldu. 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi SağlıkTeknolojisi Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümünde lisans, 1986 yılında aynı üniversitenin Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı bölümünde yüksek lisans, 1993 yılında Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Bölümünde doktorasını tamamladı. 2010 yılında Beslenme ve Diyetetik bölümünde Doçentlik Unvanını almıştır. Halen Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Aldığı ödüller;
Prof. Dr. Ayşe Baysal Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı ve Hatiboğlu Yayınevi Bilim Ödülü(ikincilik) 6 Haziran 2006, Ankara,
Prof. Dr. Ayşe Baysal Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı Hatiboğlu Yayınevi Özendirme Ödülü. 6 Haziran 2006, Ankara,
Prof. Dr. Ayşe Baysal Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı Hatiboğlu Yayınevi Bilim Ödülü (ikincilik) 6 Haziran 2008, Ankara,
Prof. Dr. Ayşe Baysal Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı Hatiboğlu Yayınevi Bilim Ödülü (Özendirme) 6 Haziran 2010, Ankara, şeklinde sayılabilir.
Ulusal ve uluslararası birçok makale ve kitap bölümüne imza atan Doç. Dr. Emine Aksoydan, Türkiye Diyetisyenler Derneği ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Derneği (HASAK) üyesidir. Evli ve bir kız çocuğu annesidir.
Herkesin duyduğu alışıldık şeylerden uzunca bahsetmek istemiyorum. Sadece herkesin bilmedigi ve öğrenmesi gerektiğini düşündüğüm karbon ayak izinden bahsetmek istiyorum önce: karbon ayak izi, üretilen sera gazı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Hayvansal ürünler karbon ayak izi en yüksek ürünler iken sebze ve meyveler en düşük karbon ayak izine sahip. Etin su ayak izi de oldukça yüksek, sadece 150 gr bifteği üretmek icin 2312 litre su kullanılıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Ne yani benim akşam yemeğim gelecek yüzyılın en büyük sağlık risklerinden biri görülen iklim değişikliğine mi neden oluyor?" Valla isteyen araştırsın : Evet.
Önümüzde kaçınılması imkansız bir iklim krizi söz konusu ve her bireyin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Gelecek kuşakların yani torunlarımızın daha yaşanılabilir bir çevreye sahip olması için sürdürülebilir yaşam politikalarını destekleyip kendi yaşam tarzlarımızı da ona göre şekillendirmeliyiz.(minimalist yaşam tarzını benimsemek, sıfır atık yaşamak, geri dönüşüme katkı sağlamak, tasarruf yapmak, beslenme konusunda daha bilinçli davranmak vb.) Unutmayın biz ortalama 60-70 yıl yaşayıp öleceğiz, doğa kalacak...
Yeni İnsan Yayınevi'nin Ekoloji Serisinden ikinci kitabımı da bitirdim. İlki Ceren Özcan Tatar'ın Atıksız Yaşam adlı kitabıydı.
Kendi adıma ikinci kitabı daha faydalı buldum; çünkü Sürdürülebilirlik 101 denebilecek temel bilgileri daha önce internetten öğrenmiştim.
Bu kitapta evimizde yapabileceğimiz değişikliklerden ziyade çevre kirliliğiyle ilgili güncel istatistiklere, karbon-su ayak izine, iklim değişikliklerine, gıda sistemindeki suistimallere kısa kısa değinilmiş. Böyle devasa meseleleri 130 sayfaya sığdırmak pek tabii mümkün değil. Her konu bitiminde ileri okuma için kaynakça verilmesini beğendim.
Sade yaşamak, dünyanın kaynaklarını hunharca tüketmemek, ufak tefek seçimlerimizin nelere mal olduğunu bilmek gibi kaygıları olan herkese sadece bu kitabı değil, yayınevinin ekoloji serisindeki tüm kitapları öneriyorum. Ben de okumaya devam edeceğim.
Beslenme ve diyetetik öğrencisi olduğum için daha önce çok fazla sürdürülebilir beslenme kavramını duydum ne olduğunu da biliyorum diyebilirim. Ancak bu kitapta sürdürülebilirlik kavramı çok daha geniş ele alınmış eğitimden ekonomiye, mimariden beslenmeye kadar pek çok konuda nasıl sürdürülebilir olunur ve bu neden önemlidir, bu soruların cevaplarını çarpıcı örneklerle anlatan ve herkesin anlayabileceği bir seviyede kısa ve güzel bir kitap. Tavsiye ederim.