İnsan değişir. İnsanın hayatı, biten ya da yeni başlayan eylemlerin ilk günüyle doludur. Bir gün büyüdüğünü fark eder insan, yıllar sonra geri dönüp bir bakar ki sokakta son kez oyun oynadığı günü hatırlamıyor bile. Oysa büyümenin net bir takvimi olsa ya, kutsal bir günü olsa mesela, en azından o gün çocuklar dışarı çıkıp gönüllerince istedikleri kadar oynasalar ve bilseler ki ertesi gün büyüyecekler, bu bilinçle çocukluklarına son kez el sallasalar. "Çocukluğa Veda" diye özel bir gün olsa insan neler yapardı kim bilir? Tuhaf, insan çocukluğuna bir güle güle bile diyemeden büyüyüp gidiyor. Büyüdükçe gülüşlerinin azalması belki de bu yüzden.
Hangi kitapta okumuştu ya da kim demişti hatırlamadı, şöyle diyordu: "Mektup bir zaman makinesidir; bir yazarsın şimdidesindir, bir okursun geçmiştesin. "
Sevgi meselesini öyle kalıplaştırdılar ki yeni nesilin tek yaptığı seviyormuş gibi görünmek. Çağımızın hastalığı hissedememek olmuş.
"Lanet olsun, sevmeyi bile beceremiyorlar!"
Bir an durdu , çok kısa bir saniye. Ama çok uzun sürmüş gibi hissettiren bir saniyeydi bu . Zamanın uzunluğu hep aynı değildir. Geçmek bilmeyen, ya da hemen geçip giden anlar vardır. Bir insanın sevdiğini beklerken geçen süre ile onunla zaman geçirirken geçen süre aynı akar mı?
Dedim ki, kızım pahalı hediyeler anca korkak erkeklerin işidir. Sen ondan ayrılınca telefonu ona vereceksin. Aslında o telefon senin değil yani. Pahalı hediyelerle seni elinde tutuyor. Sana kendini suçlu hissettiriyor. Adam sana telefon değil zincir almış kızım. Uyan rüyadan. Bu mu delikanlılık ?"
"Hakikaten bu cümleleri söyledin mi lan?"
"Söyleyeceğim tabi abi. Turgut Uyar'ın askerleriyiz."
"O kim la?"
"Senden güzel olmasın, güzel bir abimiz."