Alışkanlıklarıma, aşina olduklarıma duyduğum saplantılı aşkın kıskacı, farklının ve bilinmezin cazibesini ve ferahlığını bastırıyor, beni yeni yaşantımın bana sunabileceği tüm güzel ihtimallere düşman ediyordu.
Beynimiz bu ve önceki bölümlerde anlattığımız prensipler gereği kendisine daha fazla enerji harcatma olasılığı yüksek olduğu için “yeniye” karşı en temel seviyede ihtiyatlıdır. Bir başka deyişle “yeni olan şey” beyin için eskiye göre daha zahmetlidir. Yeni başlangıçlar yani bilineni ya da alışkın olunanı terk etmek bu nedenle çoğunlukla zordur ve beyin zor olandan ziyade zahmetsiz olana eğilimlidir.
Tanıdıklığın (ve tabii ki bilinmezliğin) yarattığı bu hissiyat bilim dünyasının da ilgisini çekmiş ve konu üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır.
Hayatımızın içerisine adamakıllı girmiş bir tanım aslında "Konfor Alanı" tabiri.
Kitabın ele aldığı derinlemesine incelemelerle okurun aklındaki tüm soru işaretlerine cevap olmayı amaçlamış. Yazar, hem kendi hayatındaki yaşanmışlıklarından verdiği örneklerle hem de bilim insanlarının görüşlerine yer vererek okuru metne hakim kılmayı fazlası ile başarıyor. Peki nedir bu Konfor Alanı? Bu da yine yapılan çeşitli araştırmalar ve görüşlerle açıklanmış. Birşeyler üzerinde kontrolümüzün olduğunu hissettiğimiz yerdir aslında en basit tabiri ile.
Ancak, önemli olan husus o kontrolü sağladığın yeri tam manası ile yönetebilmekte yatıyor.
.
İnsanın bildiği, tanıdığı ve aşina olduğu konfor alanında kalabilmesi ve bunu arzuluyor olması her zaman daha baskındır. Ne zaman ki bunun dışına çıkmaya meyleder işte o zaman başlar beynin direnişi. Çünkü, yeniye uyum sağlamak yerine bildiği doğrultuda yol almak ister.
Fakat, şunun bilinmesi gereklidir ki insanoğlu her daim bir belirsizlikte yaşar! Dolayısıyla, bu bilinmezlik ve belirsizliği görmezden gelmek yerine benimsemek varlığını kabul etmek ve bunun üzerinde oluşacak gücümüzü kullanmak en doğru olan seçimdir. Böylesi bir kabul edişle "Sevgili Konfor Alanı" 'mızı yönetmek çok daha kolay olacaktır.
.
Gerçek bir emek ve özveri ile kaleme alınmış beyni ve zihni çok güzel bir açıdan ele alan aynı zamanda eğlenceli de bulduğum bu kıymetli kitap tüm kitap dostlarıma gönül rahatlığı ile tavsiyemdir.
"Kabul etmesi zor olsa da, hatıralarımız biz onları olduğu gibi hatırladığımızdan hiç şüphe etmesek de zaman içerisinde değişebilirler."
Sevgili kardeşim ve hemşerim Emre Seven'in kitabını biraz geç kalsam da okudum. Kendisinin hem kalemi hem de insanlığı hayli kuvvetlidir. Yazmanın hammaddesinin okumak olduğunu iyi bilen bir kitap severdir. Benim gibi fahri bir Kırım Tatar, üstelik bir de Kırım Türklerinin damadıdır. Akademisyen kimliği de olan Seven'in kitabını beğeneceğimi umuyordum ama bu kadar başarılı olması ayrıca takdire şayan diye düşünüyorum...
Hem konfor alanı anlamında, hem de onun öz hikâyesindeki Samsun ile ilgili bölümlerde kendimden çok şey buldum.
Yeni kitaplar bekliyorum...
Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz bir kavram haline gelir oldu, konfor alanı ve ondan uzaklaşma gereksinimi. Bazen sadece kavramda takılıp, kavramın içeriğine vakıf olmadan, Youtube videoları ile konunun süslü kısmını, belki sadece köpüklü kısmını görüp geçebiliyoruz. Kavramı bu kitap aracılığıyla derinlemesine incelediğimde, okumanın izlemekten hala üstün konumda olduğuna bir kere daha karar verdim.
Kitabın esas meselesi, konfor alanında kalmayı veya oradan uzaklaşmayı bir zorunluluk penceresinde değerlendirmekten ziyade, bu alanın aslında yönetilebileceği fikridir.
Kitabın başındaki ve sonundaki yazarın kendi hayatını işin içerisine koyarak anlatımı fazlasıyla tatlı, keşke sonsuza kadar böyle anlatıp gitse hissi veriyor. Bu ikisinin arasında kavramlara, kitaplara, konunun başka uzmanlarına referanslar var diyebilirim. Yani kitabın orta bölümünde akademik, kültürel, bilişsel, psikolojik ve dilsel açıdan konu gerekli kadar detay verilerek açıklanmış.
Hayatta kullandığımız en önemli aygıtın bedenimiz olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan alışkanlıklarımızın ve değerlerimizin yönetimi için okunması çok önemli bir kitap diye düşünüyorum.