Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ernesto Laclau

Ernesto LaclauHegemonya ve Sosyalist Strateji yazarı
Yazar
8.2/10
33 Kişi
74
Okunma
17
Beğeni
2.681
Görüntülenme

Ernesto Laclau Gönderileri

Ernesto Laclau kitaplarını, Ernesto Laclau sözleri ve alıntılarını, Ernesto Laclau yazarlarını, Ernesto Laclau yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1. Heterojenlik (Toplumsal Talepler ve Lacancı Gerçek)
Toplumsal türdeşlik, bir toplumun simgesel çerçevesini kuran şeydir -bizim farkın mantığı dediğimiz şeydir. Bir kurumdan diğerine, bir toplumsal kategoriden ötekine, - kimi rasyonelleştirmelerin,kurumsal karşılıklı bağlantıları sonradan mantıksal bağlar açısından yeniden kurmayı deneyeblecek olmalarına rağmen - yalnızca aralarında mantıksal bir bağ olduğu için değil , fakat bütün farklılıkların sistematik bir bütün içerisinde birbirlerini gerektirmeleri ve birbirlerine atıfta bulunmaları yüzünden geçebilirim . Bir farklar sistemi olarak dil, bu simgesel karşılık bağıntının ilk örnek ifadesidir. Heterojenliğin ilk biçimi, gördüğümüz gibi , tikel bir toplumsal talebin bu sistem içinde karşılanamadığı zaman ortaya çıkmaktadır. Talep, içinde ayrımsal olarak temsil edilebilir olanın artığıdır. Heterojen olan, simgesel düzen içinde ayrımsal herhangi bir yerin yoksun olduğu şeydir (bu, Lacan'ın gerçeğine eşdeğerdir).
Sayfa 126 - Epos, 2007Kitabı okudu
Eklemleme, Dil Oyunları ve Kurumsal Pratikler
Bir ''halkın'' inşasına oluşturucu bir biçimde içkin olan evrensellik ve tikellik arasındaki eklemlenme, yalnızca sözler ve imgeler düzeyinde yer alan bir şey değildir, pratikler ve kurumlarda da çökelmiştir. Yukarıda söylediğim gibi , ''söylem'' kavramımız - ki , Wittgenstein'ın ''dil oyunları''na yakındır - sözcükler ve eylemlerin eklemlenmesini içerir; öyle ki, kapitone işlevi , hiçbir zaman salt sözel bir işlem değildir, fakat kurumsal sabitlik edinebilecek maddi pratiklere gömülüdür.
Sayfa 125 - Epos, 2007Kitabı okudu
Reklam
Popüler Kimlik ve Topluluğun Tamlığı
(...) popüler kimlik, - doyurulmamış talepler çoğulluğunun eşdeğerliği aracılığıyla - yadsınan bir şey olarak ve böylelikle de erişilememiş olarak kalan topluluğun tamlığını - deyim yerindeyse boş bir tamlığı - ifade eder. Eğer, tikel bir yer olarak boşluğun göstereniyle uğraşıyor olmasaydık, herhangi bir gösterilene bağlı olmadan yine de anlamlandırma içinde kalan gösterenle uğraşıyor olsaydık, bu yalnızca onun tamamıyla elde edilmiş olan ve böylece de hiçbir yapısal kusuru içeremeyecek tümlüğün adı olduğu anlamına gelebilecekti .
Sayfa 124 - Epos, 2007Kitabı okudu
Boş gösteren ve Anlamlandırma Pratiği
Kapitone noktasının kimliğinin belirlenmesinde evrensellik ve tikellik arasındaki iliş­ki sorunu vardır. Buna, kapitone işlevi evrensellikle ilişkiliyse bu ev­renselliğin tamlığı mı yoksa boşluğu mu ifade ettiği sorusunu da eklememiz gerekir. Zizek, ikinci seçeneği yeğleme eğilimindedir: ''Tarihsel gerçeklik, hiç kuşkusuz her zaman simgeleştirilmiştir; onu de­ neyimleme yolumuz her zaman farklı simgeleştirme kiplikleriyle do­layımlanmıştır; bu fenomenolojik ortak bilgeliğe Lacan'ın bütün ek­lediği, verili bir ''anlam deneyimi''nin, kendisi ideolojik bir anlam alanının ufku olan birliğinin, 'saf', anlamsız 'gösterilensiz gösteren' olduğu gerçeğidir." Benim bu soruya yanıtım farklıdır. 'Gösterilensiz gösteren' kavra­mı, daha en başından, kendini çürütür: Sadece 'gürültü' anlamına ge­lebilirdi ve böylece anlamlandırma sisteminin dışında kalırdı. Ancak biz 'boş gösterenler'den söz ettiğimizde bütünüyle farklı bir şey kas­tediyoruz: Anlamlandırma sistemi içerisinde yapısal olarak temsil edilemez bir yerin var olduğunu, bunun bu anlamda boş kaldığını, fa­kat bu boşluğun anlamlandırabileceğim bir boşluk olduğunu çünkü anlamlandırma içindeki bir boşlukla uğraşıyor olduğumuzu anlatıyo­ruz.
Sayfa 124 - Epos, 2007Kitabı okudu
Düğüm noktaları olmadan herhangi bir yapılandırmanın olmayacağı açıktır.
Sayfa 123 - Epos, 2007Kitabı okudu
La­cancı yaklaşımla birlikte, gerçek bir kırılma söz konusudur: Nesnenin kimliği ve birliği, ad verme işleminin kendisinden ileri gelir. Ancak bu, ad vermenin betimlemeye ya da önceleyen bir işaret etmeye tabi kılınmaması durumunda mümkündür. Bu rolü yerine getirebilmek için gösterenin yalnızca olumsal değil, aynı zamanda da boş hale gel­mesi gereklidir.
Sayfa 123 - Epos, 2007Kitabı okudu
Reklam
Klasik betimleyicilikten Lacan'a betimlediğim entelektüel ardı­ şıklığa bakacak olursak, yönü açık bir düşünce hareketi görürüz: Gösterenin düzeninden artan bir kurtulma. Bu geçiş, ad vermenin tedrici özerkliği olarak da sunulabilir.
Sayfa 123 - Epos, 2007Kitabı okudu
Zizek’e göre; adı bir söylemsel oluşumun birliğini ortaya çıkaran kapitonlama noktası (point de capiton/düğüm noktası), - Lacan'ın ob­jet petit a'sı [küçük n ile nesne] - kendine ait bir pozitif kimliğe sa­hip değildir: ''Onda pozitif bir gerçekliği boşuna ararız - çünkü o, bir boşluğun, gösterenin acilliği tarafından gerçeklikte olan bir süreksiz­liğin nesneleştirilmesidir yalnızca." Gösterilenlerin zenginliğinden dolayı değil, tersine bir salt gösterenin mevcudiyeti dolayısıyla bu ka­pitoneleme işlevi yerine getirilir.
Sayfa 127 - Epos, 2007Kitabı okudu
Hegel'e göre, devletin alanı, toplumsal etik zemininde erişilebilir en yüksek evrensellik biçimidir: Bürokrasi, evrensel sınıf­ken, sivil toplum, - ihtiyaçlar sistemi - salt tikelliğin alanıdır. Marx'a göre ise durum tersinedir: Devlet, egemen sınıfın aracıdır ve ''evren­sel sınıf' ancak kendiyle uzlaşmış bir sivil toplum içinde ortaya çıka­bilir - devlet içindeki sınıf (siyasal iktidar) zorunlu olarak kaybola­caktır. Her iki durumda da, tikellik ve evrensellik birbirlerini dışlar­lar. Ancak Gramsci ile birlikte her iki kertenin eklemlenmesi düşü­nülebilir hale gelir: Ona göre, hegemonik olarak bir populus oluştur­ma iddiasındaki bir tikellik -plebler - mevcutken, populus (so­yut evrensellik) ancak bir plebler'in içinde cisimleşmiş olarak var olabilir. Bu noktaya ulaştığımızda popülizmin 'halk'ına yakın oluruz.
Sayfa 126 - Epos, 2007Kitabı okudu
Kripke'ye göre, sözcükler, paylaş­tıkları betimleyici özellikler dolayısıyla değil ama betimlemeden bü­tünüyle uzak bir 'ilksel vaftiz [ad koyma] dolayısıyla şeylere gönde­rirler. Bu anlamda adlar, katı işaretleyiciler (designator) olacaktır.
Sayfa 120 - Epos, 2007Kitabı okudu
222 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.