"Hiçbir şey düşünmeden atışını yap. Bir okçu eğer bir ödül için atış yaparsa gerilir." dedi. Ellerimiz hala kenetli, yayı gerdik.
Büyükbaba'nın bedeni ne tamamen gevşek ne de kaskatıydı. Gergin ama esnek duruyordu. Gergin ama esnek duruyordu. "Diğerlerini etkilemek için atış yapmak yaparsan iki ayrı hedef görürsün." diye fısıldadı. Heybedeki oklara baktık. "Kabiliyetin orada dursa da ödül dikkatini dağıtır." Gözlerimiz yirmi küsur ötede bir çınarın kara budağına kenetlendi. "Hedefin kendisindense sonradan gelecek ödülü düşünmek şövalyeyi kazanma hırsıyla kemirir."
Büyükbaba, bana hiç fark ettirmeden yavaşça benden uzaklaştı. Artık yayım atışa hazır halde gerili, tek başıma orada duruyordum.
"Düşünmeden atışını yap."
Sıkı çalışıp, en iyiyi hedeflersen ve bu hedefe odaklanırsan kıvanç kendiliğinden gelir.
"Uzun zamandır seni görmeyi umuyordum ve eğer istediğin buysa memnuniyetle çırağım olmanı kabul edebilirim. Fakat ilk olarak bilmelisin ki, bir yere gitmen gerekmiyor. Her zaman olman gereken yerde oldun ve olacaksın."
Durdu, beni bir kere daha süzdü.
"Kral Arthur şövalyelerinin Sca Fell Dağı'nın zirvesini neden göremediklerini biliyor musun?"
Kafamı hayır anlamında salladım.
"Çünkü" dedi tatlı tatlı gülümseyerek, "onlar zaten oradaydı."