Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ethem Cebecioğlu

Ethem CebecioğluHacı Bayram Veli yazarı
Yazar
Çevirmen
Editör
9.2/10
27 Kişi
190
Okunma
62
Beğeni
7bin
Görüntülenme

Ethem Cebecioğlu Gönderileri

Ethem Cebecioğlu kitaplarını, Ethem Cebecioğlu sözleri ve alıntılarını, Ethem Cebecioğlu yazarlarını, Ethem Cebecioğlu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Görmüş yok cihanda cahilden vefa Vefa umup etme kendine cefa Olur mu insana zehirden şifa Fikretsin gönülden ihvan olanlar.
Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı Asrın idrakine söylemeliyiz İslam'ı Mehmet Akif Ersoy
Reklam
Hz Peygamber (s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur; Dilimin zikir, himmetimin fikir, bakışımın ibret olmasıyla emredildim.
Hacı Bayram Veli hazretlerinin güzel âdetlerinden biri de, tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki, bu âdet kök olarak tâ Orta Asya Türk tasavvuf geleneğine, Hoca Ahmed Yesevi hazretlerine dayanır. Hacı Bayram Veli'nin tekkesindeki bu kazanda sürekli, gece ve gündüz burçak çorbası kaynar, gelen geçen fakir zengin, küçük büyük, kadın erkek herkes içerdi.
Bilim adamı toplumun içine girer, onunla bütürleşirse, kendini kabul ettirir; kendini kabul ettirdiği yerde, bilgi ve görgüsünü de kabul ettirir. İlmini topluma aktararak, toplumun yücelmesine sebep olur. Aydın ile toplum arasında, bu yakınlaşma kurulamazsa veya bir başka deyişle, ilim adamlarının ilmi halka inmezse, o toplumun kaderi, geri kalmak olur.
Bu kamil insanın, bir başka faaliyeti de Ankara şehrinin ezilen yoksul, gariban kesimine yönelikti. Hacı Bayram hazretleri mübarek aylarda müridleriyle beraber Çıkrıkçılar yokuşu, Kavaflar, Koyun Pazarı, Saman Pazarı, At Pazarı, Saat Kulesi gibi ticari merkezlerde dolaşırdı. At üzerine yerleştirilmiş kös denilen büyük bir davul iri tokmaklarla güm güm çalınarak dükkanların önünden ağır ağır geçilirdi. Şehrin popüler insanı, bu büyük Allah dostu elinde mübarek âsası, büyük bir vakar içinde ya bir binit üzerinde veya yaya olarak yürürdü. Zekat ve sadaka vermek isteyen dükkan sahipleri, bir kese içerisine doldurdukları akçeleri, gümüş ve altınları, iki dervişin taşıdığı büyükçe bir torba içine atarlardı. Herkes, bu paraların yerini tam olarak bulacağından emindi. Huzurluydu. Hacı Bayram Veli hazretleri, Ankara'da Ahi örgütünün çalışmasını andırır tarzda bir yardım sandığı kurmuştu. Dul kadınlar, kimsesiz yaşlılar, yetimler, öksüzler, evlenemeyecek derecede fakir ve gariban olan kızlar ve erkekler, yolda kalmışlar, kıtap alamayacak derecede yoksul medrese öğrenci bu yardım sandığından nasiplerini alıyorlardı. Ankara'nın zengin ve fakirleri arasında, Hacı Bay Veli hazretlerinin kurduğu bu sosyal denge şehrin huzuru, refahı, ve selâmeti için yetip artıyordu. Fransız yazarlardan Paul Wittek bile onun, Orta Çağ'ın karanlığında saçtığı bu ışığın şiddetinden hayranlık duygusuna kapılmış ve yazdığı bir kitapta bu konuyu takdir dolu cümlelerle övmüştür.
Reklam
Hacı Bayram etrafında toplanan insanları durumlarına göre değerlendiriyordu. Meselâ yanına sanattan anlayan biri gelince, ona sanatınla meşgul ol, git çalış, kazan, ye, yedir, alnının teri ile geçimini temin et, kimseye avuç açma diyordu. Etrafında bu yüzden bakırcı, nalbant, değirmenci, koyun tüccarları, ev ustaları, yemenici, helvacı, ayakkabıcı, yüncü, vs. her çeşit meslek erbabı bulunuyordu. Yine onun yanına gelen eğer -göçebe ise -yerleşik hayat tarzını tavsiye ederek çiftçilik yapmasını, geçimini o yolla sağlamasını emrediyordu. Hacı Bayram bu tavsiyeyi kuru kuruya vermekle yetinmiyor, bizzat kendisi de buğday, arpa ve burçak ekip biçiyor, müridlerine yaşayan örmek oluyordu. Bir de imece usülü koymuştu. Müridleri Çubuk ovasında hasad zamanı gelince, tarlalarda kollektif olarak çalışıp ürünü bir kaç saat içinde kaldırıyorlardı. Ürünün tarladan un değirmenine intikâl etmesi, problem değildi. Herkes birbirinin tarlasında birbirine yardım ederek hem ürünü çabucak hasad ediyorlar, hem de yardımlaşmanın insan ruhunda sağladığı mânevi hazzı tadıyorlardı. Yani hem yardım edilen hem de yardım eden oluyorlardı.
Eşrefoğlu Rumî hazretleri, sülûkunu tamamladığı zaman, Hacı Bayram Veli hazretleri onu, kızı Hayrünnisa Hanım ile evlendirip İznik'e halife olarak yollar. Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin hazretleri de, kısa zamanda yetiştikten sonra, Beypazarı ve Çorum taraflarında Bayramîliği yaymak üzere halife tayin olunmuştur. Kaynaklara göre Akşemseddin gittiği her yerde değirmen inşâ ettirmiştir.
Tasavvuf, yapısı bakımından bu tür istismarlara son derece müsaittir. Her devirde tasavvuf yolunun istismarcıları olmuştur ve ne yazık ki hâlâ da olmaktadır. Bu durumda tasavvufu, Kur'ân'ın ruhuna bağlı olan ve bağlı olmayan diye ikiye ayırmak gerek. Gerçek tasavvuf insanları sömürmez, şöhret peşinde değil, insanlara ve bütün mahlûkâta hizmet peşinde koşar. Tasavvufu gerçek mânâda yaşayan kişi muma benzer, sürekli verir, almaz. Işıtır ama kendi kendini yer bitirir. Kimseyi kendisinin kölesi kabul etmez. Sevgi ve umut dağıtır, yaralı gönülleri tamir eder, yetmiş iki milletin dilini anlar, yetmiş iki millete tek gözle bakar, başkasını taşır, kendisini başkasına taşıtmaz. İyiliğe teşvik eder, kötülükten men eder. Yaşar, yaşatır, sever, sevdirir. Böyleleri zamanımızda ne kadar az. Ve tasavvufu menfaat vesilesi edinenler ne kadar çok... Allah ıslâh etsin.
Bayramîlik'te, manevi olgunluğu elde etmek üzere kırk gün süre ile yer altında karanlık bir çile odasında kalıp, tefekkür etmek, zikir çekmek, susmak, az yemek, az içmek gibi uygulamalar büyük önem arz eder. Hacı Bayram câmiinin altında, bu amaçla üç tane çile (halvet) hücresi inşâ edilmiştir. Bu çile hücrelerinden biri Hacı Bayram Veli'nin, ikincisi Eşrefoğlu Rumi'nin, üçüncüsü de Akşemseddin'indir.
541 öğeden 351 ile 360 arasındakiler gösteriliyor.