Bir zamanlar mektup yazardık...
Dolmakalemler konuşurdu kağıt üstünde...
Sonra zarfa koyar, pulunu yapıştırır da postalardık gideceği yere...
Hele o süslü kâğıtlara yazılan aşk mektupları yok mu?
Onları yazarken duyulan heyecan kalemi tutuşa yansır, kalem ya mutluluktan dans eder ya da kederinden ağlardı kâğıt üzerinde gidip gelirken...
Gözyaşları bazı kâğıtları, zarfları ıslatırdı ki bunların bir kısmı sevinç gözyaşlarıydı aslında ama postacı bunu bilemezdi tabii...
Bir zamanlar mektup yazardık...
Dolmakalemler konuşurdu kağıt üstünde...
Sonra zarfa koyar, pulunu yapıştırır da postalardık gideceği yere...
Hele o süslü kağıtlara yazılan aşk mektupları yok mu?
Onları yazarken duyulan heyecan kalemi tutuşa yansır, kalem ya mutluluktan dans eder ya da kederinden ağlardı kağıt üzerine gidip gelirken...
Gözyaşları bazı kağıtları, zarfları ıslatırdı ki bunların bir kısmı sevinç gözyaşlarıydı aslında ama postacı bilemezdi tabii...
"... Acaba yanılıyor muyum? Sakın bu itiraf sizi, benim kalbimde de sizinkine mukabil bir aşkın vücut bulduğuna dair bir zanna, bir şüpheye düşürmesin. Hakkınızdaki düşünceme ve hissiyatıma dair henüz kat'i ve açık bir kanaatim yok... Siz de zamansız ve mevsimsiz bir ümide kapılmayın. Mamafih, tavsiye ederim, ümitsiz de olmayın..."
"...Mektubun geldi. Aldım ve okudum. Yüzlerce defa ve hala gözlerim satırlarında... O satırlardan gözlerime, gözlerimden de kalbime bir his akıyor. Tuhaf bir his; gıcıklayıcı, ruhu kendinden geçirici, pek tuhaf bir his..."