"Biz , hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızık verdik; yine onları,yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık."
Hanbelilik ile ilgili merakım vardı, dolayısıyla önce Ahmed bin Hanbel ile ilgili bir kitap okumak istedim. Okumak istediğim tarzda bir kitaptı, tam ihtiyacım olan bilgileri elde ettim. Bilgi, inceleme üzerine olsa da akıcı bir kitaptı da diyebilirim. Konu ile ilgili merakınız, ilginiz, ödeviniz vb. var ise tavsiye ederim. Ayrıca Ahmed bin Hanbel'i okuduğum için şimdi Hanbelilik ile ilgili bir kitap okuyacağım tavsiyeniz var ise öneriye açığım.
Ahmed Bin HanbelFerhat Koca · Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları · 20159 okunma
Kur'an-ı Kerim'in "kadim" ve "gayri mahlük" olduğu görüşü, aslında değişmez ve değiştirilemez bir sosyal yapı iddiasının teolojik temellerini de oluşturmaktaydı. Çünkü Kur'an'ın ezeli (kadim) olması, aynı zamanda onun ebedi olması anlamına da gelir. Böylece burada Kur'an'ın açıklaması olan sünnet ve selef-i sfilihinin görüş ve uygulamlarının da "ebedi" olduğuna dair bir işaret vardır. Dolayısıyla, Kur'an-ı Kerim'in "yaratılmamış ve kadim olması" anlayışı aynı zamanda sünnet ve selef-i salihinin uygulamalarından meyda na gelen ilk İslam toplumunun sosyal yapı ve statükosunun dokunulmazlığını savunmak demektir.
Selefilik, "altın çağ" ve "altın nesil" özlemiyle tarihin herhangi bir dönemini kutsallaştıran eski kuşakları yeni kuşaklara karşı tercih eden ve geleneğe yapılan bütün yeni eklemeleri yozlaşma ve sapıklık olarak gören muhafazakar ve tutucu bir zihniyettir.
Sosyal grup veya hareketlerin en hararetli taraftarları genellikle bazı mahrumiyetlere uğramış kişiler arasından çıkar ve böylece söz konusu kişilerin baskıya uğramış olan arzuları kolektif bir hedefin kollanması lehine yükseltilmiş olur.
Hanbeli mezhebi literatürü içinde temayüz etmiş Türk asıllı herhangi bir kişi yoktur. Günümüzde ferdi olarak vehhabi/Suudi selefiliginin etkisinde kalmış olan bazı Türklerin ise yeterli derecede tarih bilgi ve şuuruna sahip olamadıkları söylenebilir.
Tarihte şayet İslam düşüncesi kendisini geliştirmemis, tekrara düşmüş ve yüzünü geriye dönmüş ise, bunun en önemli sebeplerinden biri, erken sayılabilecek bir dönemden itibaren "selefilik" denen "tutucu" hastalığı ile malul olmuş olmasıdır.
Tarihin belirli bir anında bir halkın somut sorunlarına cevap vermek için inmiş olan her ayetin, bizi kendisinden hareketle, gününüzün canlı sorunlarina canlı bir cevap bulmaya çağıran ebedi sorgulama değeri bulunmaktadır.
İslam Düşüncesinde Selefilik
Bu çalışmada bizlere Selefilik hareketinin tanımı ve tarihsel serüveni hakkında çok geniş güzel bilgilere yer verilmektedir.
Selefilik: Altın çağa dönüş demektir, Hz. Peygamberin ve ashabının geleneklerine bağlı kalmak anlamında kullanılmaktadır. İslam’ı anlama ve yorumlamada ilk üç neslin uygulamalarını esas alır. Bir mezhep değildir, daha çok bir düşünce, zihniyet ve ekol olarak ele almak daha doğru olacaktır. Bu zihniyet ve bu tutuculuk yüzünden İslam Düşüncesi çok fazla gelişememiştir. Çünkü erken dönemlerden itibaren ehli hadis zihniyeti ile birlikte yerleşen bu zihniyet bu tarz fikirlerle birlikte düşünce sistemini büyük bir sekteye uğratmıştır.
Selefilik günümüzde İbn Teymiyye ve Abdülvehhab’ın dokunuşlarıyla bambaşka bir seviyeye ulaşmıştır. Özellikle ne zaman bir uyuklama içerisinde olsa o durumda sahneye başka bir isim çıkarak yeni bir soluk kazandırmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan Vehhabilik Hareketi ile başka bir seviye kazanmıştır. Çünkü içerisinde barındırmış olduğu tekfirci ve ötekileştirmeci zihniyet sonucunda silahlı örgütler halini almıştır. Bu da bugün birçok örgüte kaynaklık etmektedir.
Kitabın içerisinde çok güzel nokta atışı günümüzle ilgili çıkarımlar da yer almaktadır. Okumaya, yorumlamaya ve anlamaya çalışmaya değer bir tarafı da budur.
Keyifli Okumalar!