Küçük bir çocuğa varıncaya kadar herkese sonsuz saygı göstermek ve buna karşılık saygı görmek büyük isteğiydi. Lütuf ve minnet altında kalmamak ve hayatta kimseye yük olmamak onun başlıca kaygısıydı. Düzenseverlik, hayır işlemek, her şeyde incelik, zariflik, davranışlarında sonsuz bir dürüstlük isteyen, kalabalıkdan ürken, olduğundan başka görünmekden ve merasimden hoşlanmayan bir yaradılışı; taşkınlıklardan, özellikle kozmopolitlikden, yabancı hayranlığından ve züppelikden iğrenip nefret eden bir seciyesi vardı.
Derdi ki: "Milletimizi kurtarabilecek olan şey kolaylıkla elde edilecek bir başarı değildir; ancak manevi kudretimiz, hürriyet aşkımız, hak ve adalete inancımız kurtarabilir."
"İstanbul'da Gülhane Parkı'nda, çarşaflı Türk kadınlarına saldırmaya yeltenen üç Fransız eri, bıçakla ağır surette yaralanmış ve ifade veremeden ölmüşlerdi. Bir saniye içinde ortadan kaybolan failler, Karakol Cemiyeti'ne mensupturlar."
"Güzel İstanbul'umuz, düşmanların işgali ile müthiş bir baskı altına girmiş ve baskı arttıkça Türk gençliğinin de tahammülü tükenerek, ters tepkiler belirmeye başlamıştı. Bu ters tepkilerin ilk eseri Karakol Cemiyeti'dir."