1962 doğumlu iktisatçı Frédéric Lordon, Fransa'da Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi'nde araştırma yöneticisi. Çalışmaları Spinozacı bir siyasal iktisat geliştirmeye, iktisat sosyolojisine ve finansal kapitalizmin bunalımlarına yoğunlaşmış durumda. Çok sayıda kitabı bulunan Lordon aynı zamanda Le Monde diplomatique'e de düzenli olarak katkıda bulunuyor. Başlıca kitapları: L'intérêt souverain: Essai d'anthropologie économique spinoziste (Çıkarın Egemenliği: Spinozacı Ekonomik Antropoloji Üstüne Bir Deneme, 2006), Conflits et pouvoirs dans les institutions du capitalisme (Kapitalizmin Kurumlarında İktidarlar ve Çatışmalar, 2008) ve Yves Citton ile birlikte Spinoza et les sciences sociales: De l'économie des affects à la puissance de la multitude (Spinoza ve Sosyal Bilimler: Duyguların Ekonomisinden Çokluğun Gücüne, 2008).
"İşte birinin sevdiğini ya da nefret ettiğini herkese onaylatma çabası gerçek anlamıyla hırstır. Bu bize her insanın doğası gereği başkalarının da kendi düşünce tarzına göre yaşamasını istediğini gösterir.”
Duygusal kölelik herkesin içinde bulunduğu bir durumdur ve suçlamayı yalnızca belli kişilere yöneltmek suçlanan kadar suçlayanın da köleliğini ortaya koyar.
''Kapitalizmin işbölümüne dayalı finans ekonomisinde, para arzusundan daha buyurgan bir arzu yoktur, dolayısıyla ücretli hizmet kadar nüfuzu güçlü olan bir şey de yoktur.''
İçinde yaşadığımız ve dahası, yaşamaktan çok her an her yerde ona bağlandığımız bir sistem tarafından birer Gregor Samsa'ya dönüştürülürken benliğimizin de ne denli kontrol edildiğini, yönlendirildiğini ele alan harika bir çalışma.
Lordon, Marx ve Spinoza ile açıklamaya çalışmış yaşadığımız sorunları. Marx'ın ekonomi-politiğinin yanında
Marx her zaman konusunu ve sorunları güncel hayatla birleştirmiştir. Kitaplarında bahsettiği anlatılan senin hikayendir sözü ile o dönemin ingiltere'deki sınıf mücadelelerinin güncel ve teorik bağlamla açıklayıp aynı zamanda bir tarih anlatısında da bulunmuştur. Spinoza'nın etika isimli eserinin güncelliğini bitirdiği ve bu eserin herhangi bir sorun üzerine yazılmadığı çok açık.
Doğa felsefesi yaparak marksist doktrini bir araya getirip yöntemsiz bir sentez çıkartmak güncel kitabevlerinin çok sevdiği bir durumdur. Bu kitabın üzerine Ulus Baker'in Marx hakkında yazdıklarına baktığımda ise kitaptaki düşüncelerle aynı yola çıktıkları hatta Baker'in biraz daha geri planda kaldığını söyleyebilirim.
Önce sorun, sonra çözüm. Bu kitap Marx'ın teorilerinden alıntılar yaparak güncelliğini yitirmiş spinoza'nın etika eseri ile birleşim yapmaya çalışmış.
Eski düşünürler sadece salt metin olarak değil aynı zamanda bir tarih metni olarak da okunması gerekir. Ama böyle sentez yöntemimde yanlış kitaplara bakarak ne o tarihe inebiliyoruz ne de bir çıkarım yapabiliyoruz.
Arzu, insanın özünü teşkil eder. Dolayısıyla tüm ideolojilerden, hakikatlerden ve fikirlerden önce, arzunun sınır tanımaz üretim gücü neticesinde ortaya çıkan duygulanımsal yeğinliklere tabiiyizdir; ideolojilerden ve söylemlerden önce bu yeğinlikler tarafından kat ediliriz. Bu nedenle tahakkümün yoğunluğu, tahakküm edilenin arzu yoğunluğu ile doğru orantılıdır. Diğer bir deyişle, asıl zincirlerimiz, duygularımız ve arzularımız tarafından yaratılan zincirlerdir. Bundan dolayıdır ki gönüllü kölelik dediğimiz şey aslında duygusal köleliktir (Lordon, 2014:36). Dolayısıyla arzu, özü itibariyle devrimci bir güç olmanın yanı sıra, yapısal olarak da boyun eğici güçleri uyandırabilme potansiyeline sahiptir.