"Ben Beyrut.
Yüzüklerini, bileziklerini suda yitiren su kraliçesi
Ben Akdeniz'in ayak altına düşen incisi..."
Der Nizar Qabani Beyrut'u anlatırken Ğada' nın hikâyesinde de sevgilisini istemeye istemeye Beyrut'a gönderen bir kadının ondan döndüğünde bir şişe içinde Beyrut'un denizinden su getirmesini ister. Sevgili bunu başta anlamaz ve çok kolay görür. Beyrut'a hiç gitmemiştir. Ve gider suyu almak için ama bakar ki Beyrut'un denizi yoktur. Göz önünde aşikar bir yokluktur bu. Ayak altına alınmıştır Beyrut.. ve hikayenin sonunda ekler Ğada " Ve yeniden toplandığımızda sana döneceğiz. Senin denizine." Bu kasvetli günler bittikten sonra tekrar pür dikkatle okuyacağım. Ğada'nın her bir paragrafında edebiyat var sağlam bir edebiyat. Yasin Rafakinin dediği gibi "müthiş bir kadın hikayeci doğuyor." Tabi şu an 80 lerinde falandır:). Bazen yabancı kitaplar her ne kadar mükemmel bir şekilde çevrilse de aslını okumadan hikayeyi anlamak mümkün olmuyor. Ya da yazarın derdini bilmemek kitabı anlamamaya sebep olabilir. Bu kitapta öyle bir kitap okurken bazı cümlelerin altını çizip mükemmel bir edebiyat dedirtiyor ama hikayeye kafayı vermeyince şimdi bu kadın ne anlattı diye soruyor insan. Demem o ki hoş bir kadın ve EDEBİYATÇI bir kadın. Kendi dilinden okuyacağım günleri iple çekiyorum. Nazik El Melaike'den sonra tanıştığım naif Arap Kadın edebiyatçılarından.. Sesini daha da duyurabiliceğine inanıyorum.