Yani sağduyunun diktesine göre diller, kavramlara etiketleri tamamen keyfi olarak yapıştırabilir ama etiketlerin arkasındaki kavramlarla aynı keyfilikte oynayamaz. Diller (kırmızı göğüslü kuşlar ve beyaz olmayan güller gibi) keyfi nesne topluluklarını bir arada sınıflandırmaz, zira kuşlar aynı etiketin altında toplanmalıdır. Diller gerçeklikte -en azından gerçeklik algımızda- benzer olan şeyleri bir araya getirecek şekilde dünyayı kategorilere ayırır.
Dilsel Belirleyicilik ilkesine göre dil, o dili konuşan bireyin düşünme biçimlerini belirler; bu biçimlere belli
sınırlamalar getirir. “Dilimin sınırları, dünyamın sınırları demektir.”
Zaman kipi sistemi yokluğunun konuşanların zaman anlayışını sınırlayacağı iddiası olsun, fiil ile nesnenin kaynaşması durumunda konuşanların eylemler ile şeyler arasındaki ayrımı anlamayacağı iddiası olsun, bütün bu kanıların yanlış olduğu kadar inceliksiz de olan öncülü, "Dilimin sınırları dünyamın da sınırları demektir" önermesidir, yani bir dilde ifade edilen kavramların o dili konuşanların anlayabildiği kavramlarla aynı olduğu, gramer içinde yapılan ayrımların da o dili konuşanların kavrayabildiği ayrımlarla aynı olduğu görüşüdür.
Nereye bakılsa aksi yönde bulguların bas bas bağırmasına rağmen böyle gülünç bir düşüncenin bu kadar yaygınlık kazanmış olması anlaşılır gibi değildir.
In the past, for example, there were many more irregular plural nouns in English: one bōc (book), many bēc; one hand, two hend; one eye, two eyn; one cow, many kine. But gradually, ‘errors’ like ‘hands’ crept in by analogy on the regular -s plural pattern. So bēc was replaced by the ‘incorrect’ bokes (books) during the thirteenth century, eyn was replaced by eyes in the fourteenth century, kine by cows in the sixteenth.
Avrupa dilini ustaca kullanabilen , Kutsal Roma imparatoru, İspanya kralı, Avusturya arşidükü V. Charles, "Tanrı 'yla İspanyolca, kadınlarla İtalyanca, erkeklerle Fransızca, atıyla da Almanca" konuştuğunu söylemiştir.
"Her geçen yıl bütün dillerin esas olarak İngilizce ya da İspanyolca gibi işlediği fikri gerçeğe daha yakın hale geliyor. Pek yakında 'standart ortalama Avrupalı' tarzının insan dillerinin tek doğal modeli olduğu iddiası olgularla doğrulanabilir hale gelecek, çünkü ondan kayda değer ölçüde ayrılan dil kalmayacak."