Kürtaj konusunda Erdoğan’ın ve AKP’nin tavrı sadece muhafazakârlıkla değil, muhafazakârlıkla birlikte işleyen bir erkeklik ideolojisinden de izler taşır. Muhafazakâr hegemonik erkeklik algısı kadının görevini ve birincil varlık sebebini -ona biyolojik bir öz bulmaya çalışarak- tayin etmeye çalışır. Bunu yaparken ya kadını anne ve bacı olarak korunması gereken bir mülk nesnesi ya da iffetten yoksun bir tür “cadı”, tüm toplumun ahlaki değerlerini ve yapısını tehdit eden bir tür femme fatale olarak görür. Kadına ve kadınlığa yönelik bu özcü yaklaşım, aslında muhafazakâr erkeklik algısının kadından beklentilerinden bağımsız değildir. Zira, Tanıl Bora’nın yerinde hatırlatmasıyla söylemek gerekirse, bu anlam çerçevesi içinde “milletin biyolojik yeniden üretimi yanında kültürel yeniden üretiminin sorumluluğuyla da ‘şereflendirilen’ kadın, geleneği yeni kuşaklara nakledecektir.”
Muhafazakâr bakış; bu doğal haklardan mülkiyeti temel sabit ve asli unsur kabul edip yaşam hakkı ve hürriyete bir dizi istisna belirler, onları itinayla çizdiği sınırlar içine yerleştirir, kendi dünyasının kurallarına uygun bir biçimde konumlandırır.
Ahmet Çiğdem’e göre, “İslam düşüncesi, bir gelecek perspektifine sahip olmadığından -çünkü geleceğe yönelik bir perspektif ancak modemitenin perspektifi olabilir ya da ancak ‘modern’ bir perspektif olabilir-, kendi geçmişini ‘geleceği’ olarak görmekte, geçmişi ‘gelecek’ olarak kurmaktadır.”
"Yeni Türkiye 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye’nin her rengini ihtiva eden bir Türkiye’dir. Yeni Türkiye Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Roman’ı, Arap’ı, Laz’ı, Gürcü’yü barış içinde bir tutan, yaradılanı Yaradandan ötürü seven bir Türkiye’dir.”