Beni bağlayan ne vardı bu ülkede? Genişliği miydi? İnsanların durulmuş huzuru muydu, ne polisle ne de binbir dış kuralla ilgilenmeye gerek duymayan özgür adamın gamsız yaşamı mıydı? Bugün hala bilmiyordum.
Türkiye'nin kurtarıcısını bugün her çocuk tanıyor. Mustafa Kemal Paşa, kaderin adamı olduğunu duyumsadığı, halkını ölüm uykusundan kaldırdı ve onun yine kendine güvenini sağladı. İçindeki sesi, kehaneti dinleyerek, dosdoğru yolunu izledi. Üç yıl süren fedakârlık dolu bir çalışmayla, üç yıllık yıpratıcı bir savaştan sonra muazzam hedefine erişti: Türk topraklarında hiçbir düşman kalmadı, milletler topluluğu içinde saygın ve çekinilen bir güç olarak hakkı olan yeri aldı!
Orada taşlar aradında bir taştım. Ama burada hep özel birisi, "Alman"ve Berlin'de ikinci olmak yerine Ereğli'de hep birinci olmak istemeyi anlayabiliyordum.
Zemin hazırlanmıştı ve kader ülkeye en büyük zaruret halinde, 'zaruret içindeki her halkın' kaderden isteme hakkına sahip olduğu adamı verdi. “Mustafa Kemal”
1920’lerin Türkiyesini, bir Alman askerin gözleriyle görmek, onun şaşkınlığı ile izlemek çok keyifliydi. Hem dönem olaylarını, asker yaşantısının arka planını gördük kitapta, hem de bütün farklılıklarına ve eksikliklerine rağmen, bir Alman’ın nasıl Türkiye’ye adeta aşık olduğunu izledik. Ben keyifle okudum.
Dönemin şartlarını farklı bir bakış açısı ile görmek isteyenler için muhteşem bir eser. Ayrıca Atatürk’ün milletimize kısa sürede nasıl çağ atlattığının kanıtıdır. Her ne kadar yazar ordumuzda Kurtuluş Savaşı esnasında yer alsa da geri hizmette olduğundan dolayı kitap bir savaş hikayesinden ziyade, Osmanlı’nın son dönemindeki günlük yaşama daha çok odaklanmış.
Hans Tröbst ülkesinde dolaşan İngiliz ve Fransız askerlerden rahatsız olur. Alman halkının bir tepki göstermemesini içine sindiremeyen yüzbaşının askerlik duyguları onu anadoluda Kemalcilerin başlattığı direnişe katılmaya iter. Tek kelime türkçe bilmemesine rağmen anadoluya geçer.
Kitapta tam anlamıyla burdan sonra başlar. Anadoluya geçen Alman Yüzbaşı ordudaki tek alman subaydır bu sebeple ön hatlarda görev istemesine rağmen verilmez(sebebi ısrarı sonucu kendisine söyleniyor kitapta) ama cephe gerisinde çok çeşisitli yerlerde farklı görevleri yerine getirir. Anadolunun bir çok yerini dolaşır ve artık türkçeyide öğrenir. Yüzbaşı köylüsünden kentlisine anadolu insanını askerini, subayını çok iyi gözlemler ve iyi kötü herşeyi mükemmel şekilde kaleme alır.
Kurtuluş savaşına herşeyiyle şahit olmuş bir avrupalı subayın gözü ile dinlemek çok faydalı oldu. Kitapta bazı yerlerde yanlış algı gözlem yapan yazar yanlış bilgiler vermesine rağmen genel itibari ile hatalar yok denecek kadar azdır.
Kitap tam anlamı ile rengarenk eğlenceli bilgilendirici düşündürücü ve gurur vericidir. İlginç olan noktalardan birisi de kitabın 2016 tarihine kadar türkçeye çevrilmemiş olmasıdır.