Milli Mücadeleyi başlatan iki büyük yasal kuruluştan, merkezi Anadolu'da olanın yeri Doğu Karadeniz Bölgesi ve adı Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti'dir. Mondros Savaşı Bırakma An tlaşması'nın kötü uygulanması sonucu, vatanın isgaline başlanması üzerine milletçe yok olmaktan kurtulma çabası ile 1918 yılının sonunda harekete geçen Doğu Karadenizliler hemen bir yasal kuruluş meydana getirmek istemişler ve Rus sınırından Samsun'a kadar olan bölgenin merkezinden Trabzon'da yaptıkları 12 Şubat 1919 tarihli kongre ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'ni kurmuşlardı.
Cumhuriyet sonrası (1924) yasaklanan Tekkeler ve Kur'an Kursları, din öğretimini illegal hale getirmiş. Çoğu hoca evlerinde veya camilerde gizlice Kur'an kursu vermiş. Yakalananlar, en azından hapsi göze alanlardı. Mesela 1940'lı yıllarda izinsiz Kur'an dersleri veren Çaykara'nın Holayisa Köyü imamı Hınıs Hoca (aynı zamanda kaval çalarmış) bir jandarma baskınına uğramış. Jandarmaların geldiğini duyunca hırkasının içindeki kavalı çıkarıp çalmaya başlamış ve çocuklara da horon oynatmış. Jandarmalar camide horonu görünce bu sefer de "Ulan camide horon mu oynanır" diyerek dipçiklerle hocayı fena halde dövmüşler.
Trabzon'un her yanı tarihi kalıntılarla dolu! Osmanlı döneminde geçmişten gelen yapıların önemli bir bölümü korunmuş. Cumhuriyet ile birlikte özellikle yerel yönetimler ve kentin ileri gelenleri, farklı nedenlerle her tarafı talan etmişler.
Aşık Hoca, Atatürk'ün Trabzon'a geleceğini öğrenmiş. Kendisiyle görüşmek üzere kafasında şapkayla Atatürk'ü karşılamaya gitmiş. Bir fırsatını bulup görüşmeyi başarmış ve Kur'an dersleri vermek için izin istemiş. Atatürk Aşık Hoca'yı Kur'an okutarak dinlemiş. Sonra da "Sen işine devam et" diyerek şifahi olarak izin vermiş. Cumhuriyet sonrası açılan ilk Kur'an Kursu, Aşık Hoca'nın açtığı gayri resmi kurs olmuş! Aşık Hoca resmi izni ancak 1937 yılında alabilmiş.
Atatürk, "Bankanın adını ne koyacağız Hasan Bey" diye sormuş. Hasan Bey de, "Paşam uzun lafın kısası, her işle uğraşacak, bu bankanın adı İş Bankası olsun" diyor. Atatürk de bu sözü çok beğeniyor.
İstanbul'da Süleymaniye'de oynadığım zaman geniş çevre edinmiştim. Süleymaniye o tarihlerde İstanbul'un en önemli kulüplerinden biri idi. Beşiktaş'a 7 attığımızı hatırlıyorum. Takımın çoğu da Trabzonlu idi!
İşte Hacıalihafız’ın gözünden Zağnos Köprüsü:
Sabah geçtik, öğlen geçtik, akşam geçtik, aynı gün bu köprüden. Anamızın karnında geçtik, kucağında geçtik. Babamızın elinden tutarak geçtik. Delikanlıyken geçtik. Bekar geçtik, evli geçtik, biz bu köprüden. Bazen üzgün, bazen dalgın ve hüzünlü bazen de sevinçli, neşeli geçtik. Askerlik şubesine
Kadri Bey zamanında, Trabzon'un aşağı tabakasından bir heyet vali Kadri Bey'i ziyaret ederek, şehirde bir "genelev" açmak isteği ile dilekçelerini sunarlar. Kadri Bey dilekçeyi alır, okur, hiçbir şey demeksizin, dilekçenin arkasına, "Pezevenk bir vali gelinceye kadar hıfz-ı kaleme" diye yazar ve altını imzalayıp gelen ekibin sözcüsüne, "Gereği için kaleme teslim etmesini" söyler.
Gelenler okur yazar olmadıklarından Vali Kadri Bey'in ne yazdığını bilmeden dilekçeyi büyük bir umutla vilayet kalemine götürüp ilgiliye teslim ettiklerinde, dilekçeyi okuyan katip bunları büyük bir hışımla kovar.
Ta ki Kadri Bey 1903 yılında vefat edince aynı ekip daha once dilekçelerinin olduğundan bahisle isteklerini tekrarlarlar. Gelen vali söz konusu dilekçeyi kalemden istetip de Kadri Beyin yazdıklarını okuyunca, "Pezevenk vali ben miyim” diyerek o da daha büyük bir hışımla gelenleri kovar ve dilekçeyi de yırtıp atar.
Vaktiyle İstanbul'dan maaş-i umumi için telgrafla talep edilen parayı vali gönderdikten sonra, usul harici olarak yine para talep edilir
Vali şu cevabı verir;
"Talep edilen miktarda paramız varsa da evvelce gönderilen para mevcudu sandık olarak mı, yoksa hariçten tedarik edilmek suretiyle midir, bu cihetleri düşünmeyip tekrar para talep etmenize teessüf olunur. Eğer gönderilirse bayramda verilecek maaştan memurin ve mütekaidin mahrum kalır"
Gelen cevapta, 'Gönder' diye emir olunur. Vali hiddetlenir ve şu cevabı yazar;
"Mabeyn-i hümayun cenab-ı melukuta başkitabet celilesine:
Para denilen bok, bu vilayette yok!"