Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hatice Hürmüz Başarın

Hatice Hürmüz BaşarınGelibolu 1915-Savaşla Başlayan Dostluk yazarı
Yazar
8.1/10
8 Kişi
18
Okunma
0
Beğeni
463
Görüntülenme

Hatice Hürmüz Başarın Sözleri ve Alıntıları

Hatice Hürmüz Başarın sözleri ve alıntılarını, Hatice Hürmüz Başarın kitap alıntılarını, Hatice Hürmüz Başarın en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Alman denizaltısı U-21 Mayıs ayında Gelibolu'ya vardığında İtilaf güçlerine ait savaş gemilerini suda yüzen ördekler misali karşısında dizilmiş görünce rüyalarının gerçek olduğunu düşünmüştür. 25 Mayıs günü, Anzak Koyu'nun açıklarında U-21, HMS Triumph'u tek bir torpidoyla batırdı. Bu manzarayı seyretmek için tepelerdeki askerler savaşmayı bıraktı. İki gün sonra U-21, Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde bulunan Teke Koyu açıklarındaki HMS Majestic gemisini batırdı. Bu kayıpların ardından filoya, denizaltılara karşı önlemler alınana kadar, İmbros Adası'nın güvenli sularına sığınması emri verildi. U-21/'in kaptanı Hersinge Alman Zafer Madalyası ve İstanbul'da çeşitli Türk madalyaları verildi.
En büyük hasarı veren denizaltı E11'di. E11 Nara Burnu'ndan 18 Mayıs'tan (1915) itibaren üç kez geçmişti. Aralarında 10.500 tonluk on iki yaşındaki savaş gemisi Barbaros Hayrettin'in de olduğu 101 gemiyi batırdı ya da hasara uğrattı. E11 bununla da kalmayıp İstanbul karasularında Yavuz ve Midilli gemilerini arama cesaretini gösterdi. Ancak bunların yerine bir nakliye gemisini batırmayı başardı. İstanbul limanındaki bu saldırı, bir asırdır düşman gemisi görmemiş İstanbulluların yüreklerine korku salmaya yetti. E11 ile E14'ün kaptandı bu gayretleri nedeniyle Victoria Madalyası'yla ödüllendirildiler.
Reklam
Sultan Osman 1 ve Reşadiye savaş gemileri
Osmanlı İmparatorluğu bu gemilerin parasının çoğunu halktan alınan bağışlarla ödemişti. Gemilerden birincisi yirmi bir bin tonluk, ağır silahlarla donatılmış, Eylül 1911'de Rio de Janerio adıyla yapımına başlanan savaş gemisiydi. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle geminin asıl sahibi Brezilya, siparişini 1912'de iptal edip gemiyi Osmanlı'ya satmıştı. Türkler geminin adını Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk padişahı olarak 14. yüzyılda hüküm sürmüş olan Osman Bey'i onurlandırmak için Sultan Osman 1 olarak değiştirmişti. Gemi, Temmuz 1914'te ilk denemeleri için suya indirildiğinde tatbikatlarını gemiyi teslim almaya gelen Türk mürettebat yapmıştı. Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiliz Hükümeti satış sözleşmesini feshedip, mürettebatı süngülerle iteleyip çıkararak gemiyi HMS Agincourt adıyla Kraliyet Donanması'na kattı. Yine aynı dönemde İngilizler Türklerin ikinci siparişiolan Reşadiye savaş gemisine de el koydular ve adını UNS Erin olarak değiştirdiler.
Fransız gemisi Bouvet, on gün önce Nusret mayın gemisi tarafından yerleştirilen mayınlardan birine çarpıp alabora oldu ve 600 kişilik mürettebatıyla battı. Daha sonra iki İngiliz gemisi, HMS Irresistible ve HMS Ocean, mayınlar ve Türk topları tarafından hasara uğratıldı ve battılar. İngiliz HMS Inflexible ve Fransız Gaulois ile Suffren savaş gemileri de ya kullanılamaz hâle getirildiler ya da karaya oturdular. Mayın tarama gemilerinin akıbeti daha da kötü oldu ve düzensiz bir şekilde kaçışmaya başladılar. Akşamüstü geç bir saatte filonun üçte biri ya batırılmış ya da kullanılamaz hâle getirilmişti ve henüz hiçbir gemi Boğaz'ın en dar kısmı olan Nara'ya ulaşamamıştı. Gemiler geri çekilmeye başlamıştı. Amiral de Robeck 18 Mart gecesi defterine şöyle yazdı: "Bu kadar gemiyi kaybettikten sonra yarın sabah mutlaka görevden alınmış olurum."
Çanakkkale Boğazı
Yunan mitolojisinin bazı öyküleri de orada geçer. Örneğin, Asya kıyısındaki genç Leander ile Avrupa kıyısındaki güzel prenses Hero'nun öyküsü gibi. Efsaneye göre Leander her gece Hero'nun karşıda bir kulede yaktığı lambanın kılavuzluğunda yüzerek Çanakkale Boğazı'nı geçermiş. Bir gece güçlü bir rüzgâr lambayı söndürmüş ve Leander azgın dalgalarda kaybolmuş. Hero sevgilisinin boğulduğunu öğrenince kendisini kuleden aşağı atmış. Lord Bryon bu hikâyenin gerçekliğini kanıtlamak için 1810'da bizzat Çanakkale Boğazı'nı yüzerek geçmişti.
1 Ağustos 1914'te Avrupa'da savaş ilan edildikten üç gün sonra Türkler Çanakkale Boğazı'na mayın döşemeye başladı. Sekiz ay süreyle, on bir hat boyunca toplam 358 mayın 2.5 ile 4.5 metre arasında değişen derinliklere yerleştirildi. 26 mayından oluşan son hat, 1913'te Almanlar tarafından yapılmış Nusret mayın gemisi tarafından 8 Mart 1915'te Erenköy Körfezi'ne yerleştirildi.
Reklam
12 Mayıs (1915) gecesi, Türk hücumbotu Muavenet-i Milliye gizlice güneye inip Çanakkale girişini kollayan HMS Goliath'ı batırdı. 12.950 tonluk, on beş yaşındaki savaş gemisi 570 mürettebatı ve kaptanıyla birlikte birkaç dakika içinde sulara gömüldü.
Eski Türk savaş gemisi Mesudiye, İtilaf kuvvetlerinin gemileri o noktaya kadar ulaşabilirlerse son bir savunma gücü olarak Boğaz'ın en dar noktası olan Nara Burnu'nda bekliyordu. 13 Aralık 1914'te küçük bir İngiliz denizaltısı olan B11 bu son savunma noktasına kadar yaklaşıp torpidoyla Mesudiye'yi batırınca herkes şaşkına döndü. Mesudiye'nin batışı Osmanlıların gözünü açtı ve İngiliz Deniz Kuvvetleri'ne de bu mücadelede denizaltıların önemli bir rolü olabileceğini düşündürttü. Aralarında AE2'nin de bulunduğu yedi adet E sınıfı denizatı hemen Çanakkale Boğazı'na doğru yola çıkartıldı.
İnsanoğlunun bir balık gibi denizin altında dolaşma hayali, 1626'da Hollandalı mucit Dr. Cornelius Van Drebbel'in çalışan ilk denizaltı modelini Kral 1. James'e göstermek için Thames Nehri'nde 12 feet derinliğe indirip, on iki kürekle ittirerek hatırı sayılır bir uzaklığa görülmesiyle gerçeğe dönüştü. Kral denizaltıdan etkilenmişti, ancak Kraliyet Donanması'nın ilgisini çekmek o kadar kolay olmadı.
Yüzyılın başında Türk filosu gibi, tersaneleri de başıboş bırakılmıştı. Amiral Limpus Türkleri İstanbul'un 100 km. doğusunda bulunan Gölcük'te büyük bir tersane inşa etme konusunda ikna etti. Uluslararası ihaleyi, tahmin edilebileceği gibi bir İngiliz şirketi kazandı: Vickers. Oldukça kârlı bir kontrat düzenlendi ve bu kontrata göre tersanede sadece Türk ve İngiliz işçilerin çalışmalarına izin verildi ve pratikte İngilizlere 30 yıllığına Türkiye'deki gemi yapımı ve tamirinin tekeli verilmiş oldu.
Reklam
“Kanlarını dökerek hayatlarını kaybeden kahramanlar! Artık dost bir vatanın topraklarındasınız, huzur içinde yatınız. Burada, bizim vatanımızda, yan yana yatan Johnnyler ile Mehmetçikler arasında bizim için fark yoktur. Uzak diyarlardan oğullarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı silin; evlatlarınız artık bizim bağrımızda, huzur içindedirler. Onlar canlarını bu topraklarda verdikten sonra bizim de evladımız olmuşlardır.” (Mustafa Kemal Atatürk’ün Avustralyalı annelere söylediği sözler)
Sayfa 16 - galata yayıncılıkKitabı okudu
1911'de Winston Churchill İngiltere Deniz Kuvvetleri'ne Bakan olarak atandı. Churchill donanmanın kömür yerine fuel-oil kullanmasının en uygun çözüm olduğunu düşünüyordu; çünkü fuel-oil sayasinde gemiler daha hızlı gidiyor, daha uzun yol kat edebiliyor, yakıt gemilere kolayca doldurulabiliyor, yanarken duman çıkarmıyor ve gemilerde silahlara daha fazla yer kalıyordu. Buna karşın İngiliz İmparatorluğu'nun önemli miktarda petrol kaynağı yoktu. Churchill gözünü Ortadoğu'daki petrol kaynaklarına dikmişti. Ortadoğu'nun büyük bir kısmının Osmanlı İmparatorluğu'na ait olması tek sorundu. 1913'te Churchill parlementoya büyük planını açıkladı: "İhtiyacımız olan petrolü sağlamak için petrol kaynakları bulunan topraklara ya sahip olmalıyız ya da topraklari biz kontrol etmeliyiz."
“Yaralı bir aslanın yavaş yavaş uluması gibi sulara yavaş yavaş gömülen bir gemiyi terk etmeye mecbur kumandanın ızdırabı ölümden daha korkunç ve daha acıdır.”
Sayfa 114 - galata yayıncılıkKitabı okudu
Denizaltıların öncelikli amaçları Marmara Denizi'nin kuzey kıyılarındaki Türk deniz taşıma hattı boyunca korku salmak ve panik yaratmaktı. Gelibolu cepheleri izole bir haldeydi çünkü burada demiryolu olmadığı gibi karayolları da yetersiz ve bakımsızdı. Türk birlikleri ve birliklerin ihtiyaç duyacağı yiyecek ve diğer malzemeler İstanbul'dan deniz yoluyla getirilmek zorundaydı. Denizaltılar bu akışı tehdit edecek olurlarsa, Gelibolu Yarımadası'ndaki Türk birlikleri de zor duruma düşürülebileceklerdi.
“Mutluluk ve tatmin duygusu kolayca kaybediliveren şeylerdir ve sevimsiz bir alışkanlıkla, onu bulduğumuzu sandığımız an, elimizden kayıp gidiverir.”
Sayfa 52 - galata yayıncılıkKitabı okudu
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.