“Güzeldeki haz ne bir yararlanım hazzı, ne yasal bir etkinliğin hazzı, ne de giderek idealara göre uslamlamacı seyretmenin hazzıdır; tersine, salt derin-düşünmenin hazzıdır.”
Estetik haz, çıkardan bağımsızdır. Örneğin elma ağacı içeren doğal bir manzara gördüğünüzde estetik bir haz duyabilirsiniz. Ancak bu haz birazdan bu ağaçlardan toplayacağınız elmaları yeme planınızdan kaynaklanıyorsa artık estetik haz dan bahsetmek mümkün değildir: Elmayı yerken aldığınız haz yalnızca tat alma duyunuza hitap eder, herhangi bir akli yönü yoktur. Dolayısıyla manzaranın doğal güzelliğinin iç dünyanızda yarattığı manevi uyum ancak elmaya sahip olma gibi bir çıkar gözetme fikrinden bağımsız biçimde gerçekleşebilir.
İçine çıkar hesabı, haz ya da korkunun karıştığı bir eylem, eylemin kendisinden ve ortaya çıkarması muhtemel sonuçlardan bağımsız şekilde ahlakla ilgisi olmayan bir eylemdir, çünkü aşağı arzulama yetimizle ilişkilidir.
Ya öznel eğilimlerimize kapılıp aşağı arzularımıza boyun eğeriz ya da bireysel çıkarlarından sıyrılma kapasitesine sahip özgür bireyler olarak tüm insanlığın çıkarlarına uygun ahlaklı davranışı sergileme iradesini gösteririz.
İşte yalnızca kendi çıkarlarımızı değil de evrensel olarak insanlığın çıkarlarını dikkate almayı öğütleyen bir durum Kant’ın “içimizdeki ahlak yasası” dediği şeydir. Bu evrensel yasa zorunlu olarak insanın doğal eğilimlerine dur diyebilme özgürlüğünü var saymayı gerektirir, zira her bir insanın doğal eğilimlerini takip etmekten başka bir şey yapamadığı bir dünyada ahlaktan bahsetmemiz mümkün olmazdı.
İki şey, üzerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse, insanın ruhsal yapısını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası.
K A N T
Duyulardan kaynaklanan verilerin apriori şablonlarla biçime kavuşturulmasına dayalı sentezi öne süren Kant, Saf Aklın Eleştirisi’nde bize şöyle der: “İçerik olmaksızın düşünceler boş ve kavramlar olmaksızın sezgiler kördür.” Buradaki içerikten kasıt, Kant’ın “sezgi” adını verdiği duyularımızla edindiğimiz verilerdir. Biz dünyaya baktığımızda bu verileri zorunlu ve evrensel olarak aklımızın apriori şablonlarıyla deneyimleriz. Dolayısıyla bu verilerden ibaret içerik yoksa apriori kategorilerin işleyebileceği herhangi bir veri yok demektir. Duyulardan kaynaklanan verilerden yola çıkmayan akıl bizi akılcıların vardıkları illüzyondan başka bir yere götürmez. Bu da duyularımızla verisini edinmemizin mümkün olmadığı Tanrı, ruh, özgürlük gibi kavramlara dair aklımızın kesin yargılar da bulunamayacağı anlamına gelir.
Nesnel bilgi üretim süreci zorunlu olarak duyularımızla başlar. Apriori kavramlar olan zaman ve mekan içinde nesneyi duyumsarız …
Zaman ve mekan içinde duyum gerçekleşirken anlama yetimiz bu ham verileri apriori kategoriler vasıtasıyla belirli bir forma sokar, sonuçta duyum anlamlı bir deneyime dönüşür …
Estetik haz,çıkardan bağımsızdır.Örneğin elma ağacı içeren doğal bir manzara gördüğünüzde estetik bir haz duyabilirsiniz.Ancak bu haz birazdan bu ağaçlardan toplayacağınız elmaları yeme planınızdan kaynaklanıyorsa artık estetik hazdan bahsetmek mümkün değildir.Elmayı yerken aldığınız haz yalnızca tat alma duyunuza hitap eder, herhangi bir akli yönü yoktur. Dolayısıyla manzaranın doğal güzelliğinin içdünyanızda yarattığı manevi uyum ancak elmaya sahip olma gibi bir çıkar gözetme fikrinden bağımsız biçimde gerçekleşebilir.