Kitap yaklaşık elli yıl süren bir dönemi anlatıyor. İlk günümüzle başlıyor.
Elli yıldan fazla büyük bir evde yaşayan Edwina, artık yetmiş sekiz yaşına gelmiştir ve bu evde tek başına yaşamaktansa satıp kendine ufak bir ev almaya karar verir. Emlakçıyla anlaşır ve eve gelen genç satış elemanına tek tek odaları gezdirirken anılarıda gün yüzüne çıkmaya başlar. İkizleri, ilk eşi ve ikinci eşi, üvey oğlu ve ondan nefret eden üvey oğlunun annesi.
Kadın neden tek yaşıyor, çocuklarına ne oldu, neden bu kadar hüzünlü soruların cevaplarını okuyoruz sayfalar ilerledikçe. İlk Malikâne'de yalnız yaşayan kadının anılarını okuduktan sonra 1980 yılına dönüyor ve oğlunun kız arkadaşına ve Edwina'nın üvey oğluna geçiyoruz sırayla.
Kitap tıpkı bir soğan gibi. Her bir kabuğu soyunca içinden bir başka anı çıkıyor. Fakat yazar ikizlerin hayatlarına ve duygularına hiç değinmemiş. Bu büyük bir eksiklik bence. Çünkü kitaptaki ana tema ikizler üzerine kurulmuş. Evet güzel kitap, bir günde okunacak kadar güzel hem de. Ama dediğim gibi o hüznü hissedemedim. Beni etkilemedi.