Noah'nın elleri her yerdeydi, saçlarım, yüzüm, sırtım ve Tanrım, göğüslerimde. Benim ellerimde aynı açgözlü lükle onun görkemli bedeninde dolaşıyordu. Çok da uzun
olmayan baştan çıkarıcı opucukleriyle kendimden geçtikten sonra, aklımı başımdan alıp sırtımın yay gibi gerilmesine lerime kadar öpmeye devam etti.
Elleri kasıklarıma doğru kayarak dünyamı ve damarla- nmda dolaşan kanı ateşe verdiğinde, istemeden inledim ve adını fısıldadım. Noah beni yatağa doğru yavaşça geri ya- tırdı ve saçlarım her yanıma yayıldılar.
Kulak mememi emerken, "Kokunu seviyorum," diye fi- şıldadı. "Bu kadar güzel olmanı seviyorum."
Noah'nın dudaklarını yeniden kendi dudaklarımla bir- leştirdim ve birbirimizle uyumlu bir ritimle hareket eder- ken bacağımı onun bacağına sardım. Çılgın öpücüklerimiz arasında fısıldadım, "Seni seviyorum." Çünkü seviyordum. Noah beni dinliyordu. Beni güldürüyor ve kendimi özel hissettiriyordu. Güçlü, sıcak ve ilgili ve... her şeydi. Onu seviyordum. Onu daha önce hayatımda hiç kimseyi sevme- diğim kadar seviyordum.
Birisine âşık olmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki
Güzel yeşil gözlerinin içine baktım ve korkusu kayboldu.
Dudaklarında beliren utangaç gülümseme kalbime işliyordu. Aman Tanrım, âşık olmuştum!