Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kemal Kahramanoğlu

Kemal KahramanoğluŞairane Barınmak yazarı
Yazar
Derleyen
Editör
0.0/10
0 Kişi
4
Okunma
4
Beğeni
2.423
Görüntülenme

Kemal Kahramanoğlu Sözleri ve Alıntıları

Kemal Kahramanoğlu sözleri ve alıntılarını, Kemal Kahramanoğlu kitap alıntılarını, Kemal Kahramanoğlu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Foucault, Batı düşüncesinde dört epistemolojik dönüşümden söz eder. Ortaçağ'dan on yedinci yüzyıl ortalarına kadar Klasik öncesi Rönesans Epistemesi, on sekizinci yüzyıla kadar Klasik Episteme, on sekizinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar modern episteme ve günümüz (Postmodem) epistemesi. Bunlardan Rönesans epistemesi “benzerlik” (resemblance) tir. On yedinci yüzyılda benzerliğin yerine “akıl”ın hakimiyeti altındaki bir çözümleme devreye girer. On dokuzuncu yüzyıl “tarihsel zaman” düşüncesi ile bu ikinci dönemdeki analitik bilgi sökülerek insan dair bilimsel denen bilgi mümkün hale gelmiştir. Günümüz epistemesi ise, postmodern bir tavırla tarihsel zaman fikrini ve onunla ilgili insani bilimler hakimiyetini yerinden etmiştir. Foucault, tarih ve hümanizmin başımızı ağrıttığını söyler. Çünkü hümanist saplantımızdan yani gerçekliğe, insana has sarhoş bakışımızdan dolayı bir düşünme tarzının tarihinin kurbanı durumuna düştük. Ona göre insan son zamanların bir icadıdır. Bu sebeple her episteme gibi çağdaş episteme tarzı da çözülecek ve o zaman “ tıpkı deniz kıyısında kuma çizilmiş bir yüz gibi silinip gidecektir.”155
Sayfa 100Kitabı okudu
Kültür ve sanat meselelerinde derin dikkatleri olan Tanpınar da “Medeniyet Değiştirmesi ve İç İnsan” adlı güzel denemesinde Tanzimat'tan sonraki senelerde kaybettiğimiz şeyin devam ve bütünlük fikri olduğunu söyler. Çünkü Ona göre Tanzimat öncesi insanlarımız ne kendilerinden ne bir evvelkilerinden şüphe ediyorlar, kendilerinden önceki degerleri kutsi bir emanet gibi kabul ediyorlar, aralarındaki nesil farkını tabii buluyorlardı. Onlar parçalanmış bir zamanı yaşamıyorlardı. Hal ile mazi zihinlerinde birbirlerine bağlıydı. Birbirlerini zaman içinde tamamladıkları için gelecek zamanları da kendi düşünce ve hayatlarının muayyen olmayana düşen bir aksi gibi tasavvur ediyorlardı. Fikirler büyük bir aile mirasının torunlarda genişlemesi gibi aynı köklerden dalbudak salıyordu.*
Reklam
Baha Tevfik için edebiyat süstür, hayaldir, hislerimizin oyuncağıdır. Bir tür yalandır. Halbuki ilim ise insanın tabiata olan hakimiyetini temin ettiği cihette ciddi olarak faydalıdır. Dolayısıyla hafıza, muhakeme ve idrak gibi gerekli kuvveleri tahrip ederek hayali genişletmek, her şeyin hakikat ve maddi olana dayandığı bir dönemde tamamıyla hayali bir varlık kazanmaya çalışmak ne kadar üzüntü vericidir.!13 Bu tarz örnekleri çoğaltmak mümkündür.!4 Buradan Derrida'nın eleştirdiği, hakikati tekeline alan, mevcudiyet metafiziği ve felsefede aklı merkeze alarak irrasyonel olarak marjinal sayan ve rasyonel olanın dışındakileri dışlayan, öteki olarak kabul ettiği tavırlara ikili bir yapı kurarak hiyerarşik şiddet uygulayan logos/akıl merkezci düşüncenin modernleşme ile birlikte bize de geldiğini görebiliyoruz.
Batı'da geliştirilmiş teorilerin bir şablon olarak alınıp Batı dışındaki toplumlarla ilgili çözümlemeler için kullanılmasına ihtiyatlı yaklaşan aydınlarımızdan birisi de Nilüfer Göle'dir. Kendisi ile yapılan bir röportajda Göle, “ Batı aydınlarının verdiği modernlik tanımlarını toplumumuza mıhlayarak sadece yara açarız. Mesela şimdilerde bir Foucault modası var. Esinlenmek, bilmek güzel bir şey ama onun analizleriyle toplumu anlamaya ve anlatmaya çalıştığınızda çuvallarsınız” diyor.2
“Modern Arap edebiyatında roman vardır, ama Arap romanlarının hemen hepsi bu yüzyıla aittir. Bu modern eserler bir geleneğin parçası degildir. Bir gün gelmiş Arapça yazan yazarlar Avrupa romanından haberdar olup böyle eserle yazmaya başlamışlardır denebilir. Elbette olay bu kadar basit değildir fakat alternatif bir dünya yaratma, gerçek dünyayı yazma edimi aracılığıyla değiştirme ya da genişletme arzusunun (Batı'nın roman geleneğinin altında yatan güdülerden biri de budur) İslami dünya görüşüne karşıt olması manidardır. Peygamber bir dünya görüşünü tamamlamış olan kişidir dolayısıyla Arapçada kâfirlik sözcüğü “yenilik yapmak” ya da “başlamak” sözcüğü ile eş anlamlıdır. İslamiyet dünyayı ne daralabilen ne de genişleyebilen bir doluluk olarak görür. Dolayısıyla Bin Bir Gece Masalları'ında anlatılanlar gibi öyküler dünyanın süsleri ya da çeşitleridir, tamamlayıcıları değildir. Aynı şekilde yazarın temsil kabiliyetini, bir karakterin eğitilmesini ya da dünyanın nasıl görülüp değiştirilebileceğini göstermek için tasarlanmış dersler, yapılar, uzantılar ya da bütünlükler olarak da görülmez.” Edward Said, Başlangıçlar s. 93
Sayfa 105Kitabı okudu
Foucault ilginç bir yaklaşımla Cervantes'in Don Kişot adlı Meşhur romanım Rönesans epistemesi ile klasik epistemenin Sınırında daha doğrusu Rönesans epistemesinden klasik epistemeye bir geçiş romanı olarak ele alır: “ Don Kişot benzerliğin önünde mola veren bir hacıdır. Katettiği bütün yol bir benzerlik arayışıdır. En küçük kıyaslar, yeniden
Sayfa 102Kitabı okudu
Reklam
Şiir yazmak: “Bütün uğraşların en masumu”. “Mülklerin en tehlikelisi dil bunun için verildi insana… kendisinin ne olduğuna tanıklık edebilsin diye…” “Çok şey öğrenmiştir insan. Göklülerden nicesini adlandırmıştır o, Biz bir söyleşi olalı Ve birbirimizden işitebileli” “Fakat kalıcı olanı ozanlar kurar”. Hölderlin
Tanpınar'a göre “bir gün epeyce zamandır edebiyatımızı günü gününe idare eden yenilik aşkından vazgeçip de asıl şiire döndüğümüz zaman, bu bilginin derecesini ve ondan aldığımız dersin büyüklüğünü anlayacağız.” Ancak modernlik paradigmasının hayatın her anına hakim olduğu bir devirde, klasik paradigmalardan istifade etmenin yollarını arayanların görmezden gelineceği açıktır.
Pek çok filozofa göre de garanti edilmiş ve istikrarlı bir süreci inşa etme rüyası tüm hataları, başlangıcı olmuştur.55Feyerabend da bu yöntem tiranlığına Yönteme Karşı adlı kitabında karşı çıkmıştır. Kitabının Türkçe basımı için yazdığı önsözünde şunları söyler: “ (...) bilim bize sayısız fikir ve teknolojik başarı armağan etti. Ona çoğunlukla, “akılcılık” denen bilimin sistematik ve açıkça belirlenebilir bir tarzda üretildiğini ve diğer tüm gelenekleri hükümsüz kıldığını öne süren bir ideoloji eşlik ediyor. Bir bilimsel yöntem vardır; dün. yanın neye benzediğini ve ona ihtiyaçlarımıza uygun şekilde nasıl değiştirebileceğimizi keşfetmemize yardımcı olur. Yönteme Karşı bu önermeyi reddediyor. Bilim akılcı bir şekilde ilerlemedi, ilerle. yemezdi de. Aklilik ve açık kurallar tam da akılcıların kabul edilebilir yegane bilgi kaynağı olarak gördükleri bu bilimi yok ederdi."56
Hezerân şâbâş ve âferin Şeyh Muhmud Şebüsteri'ye ki, uzun uzadıya izahat ile anlatmağa çalıştığımız bu fikri gâyet zarif bir beyit ile pek mu'ciz bir surette eda etmiş ve Dilî k'ez ma'rifet nür u saf dîd Zi her çîzî ki dîd evvel Hudâ dîd deyivermiştir. Bu mes'elede Spinoza olanca dehâsına rağmen Şeyh'in söylediğine bir harf ilâve edememiştir. Bugünkü Avrupa irfânı müsteşrikini indinde Şeyh'in pek muhterem ve mübeccel tutulması esbâbından biri de bu kudret-i nazar ve üslüb-ı beyânıdır. Rıza Tevfik
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.