Bazen bir olayın gerçekleşmesinden ziyade gerçekleşme imkânının olması bile baglantının kurulması için yeterlidir. Imkân dahilinde olan bir olayın gerçek addedilmesi problemli bir tutumdur ama çok yaygındır. Bugünün teknolojisiyle yolcu uçakları Ikiz Kuleler’e uzaktan kumanda edilerek çarptırılabilir mi? Kuleler patlayıcı yerleştirmek suretiyle çökertilebilir mi? Bütün bunlar imkân dahilinde midir? Teoride evet. Ama pek muhtemel oldukları söylenemez. Üstelik teknolojik olarak yapılabilmelerinin mümkün olması olayın o şekilde gerçekleşmiş olduguna kanıt degildir. Mümkün olanla gerçek olan aynı değildir ve aynı gibi gösterilemez. Bu taktik aslında aniden sonuçlara atlamaya yarayan bir araçtır.
Çogu komplo teorisi birkaç “kanıt” üzerinden doğrudan belli bir sonuca ulaşmaya çalışır. Bu sonuç, her zaman telaffuz edilmese de komplo hikâyesinin ana gövdesinde yer alır, arka planı da varlığını her zaman hissettirir. Aslında bilimsel yöntem kanitlar üzerinden gidip meselenin karmaşıklığını anlamayı gerektirirken, komplo teorisyenleri ilk önce şüphe uyandırır ve ya var olan şüpheler üzerinden hareket eder. Seçilmiş birkaç “kanıtla” devam eder ve zihinde halihazırda var olan şüpheyi sonuçta destekler. Aslında komplo teorileri gizem unsurunu her zaman canlı tutar ve arka planda şeytani bir oyun döndüğünü bize hissettirir. Ama bu durum merak duygusu sonucu ortaya çıkmış bir sürprizden ziyade paranoya sonucu kurgulanmış bir klişeyi andırır.