İnsanın yaşam döngüsüyle ilgili çok beğendiğim, beni derinden etkileyen kısa bir roman Hayal Kırıklıkları Kitabı. Hayatının son iki yılını bir bakımevinde yatalak bir hasta olarak geçirmiş ve burada hayata veda eden bir kadın karakterin hem kendi geçmişini anlattığı hem kendinden hareketle insanın hayatının farklı safhalarıyla ilgili çıkarımlarını paylaştığı bir anlatı. Bir koldan, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren büyüme, dünyayı tanıma, gerek fiziksel gerek duygusal ve ruhsal gelişme sürecini anlatıyor karakterimiz: bir bebek neyi nasıl algılar, hangi süreçlerden geçer, ergenlik nasıl bir tecrübedir, büyürken hayata nasıl bakılır, adım adım ilerliyor. Bir koldan da insan 30’larında, 40’larında, 50’lerinde neler yaşar, hisseder, neleri sorgular, bunları anlatıyor. Zaman zaman kendisiyle arasına mesafe kouyuyor anlatıcımız ve geçmişine de uzaktan bakmayı tercih ediyor. Hayat ve insan hayatının farklı evreleriyle ilgili genel çıkarımlarında da keza bu mesafeyi koruyor. Fakat yer yer de çok kişiselleşiyor hikaye ve karakterin herhangi bir yaşında onun gözünden dünyaya bakıyormuş hissine kapılıyorsunuz okurken. Anlatıcının, metnin akışı bozulmadan, hatta okuyucuya neredeyse fark ettirmeden değişmesi de çok ustalıklı ve bu hissi besliyor. Beni alıp çocukluğuma, büyüdüğüm eve, gençlik yıllarıma götürdü. Ölüm, cenaze, aşk, yaşlanmak, büyümek, insanın hayatla hesaplaşması ya da yazarın deyimiyle ‘bilanço hesaplaması’ ile ilgili fikirleri de bunları anlatma şekli de çok etkiledi beni. Anlatım tarzı itibarıyla biraz Monika Maron’a da benzettim. Tavsiyemdir, mutlaka okuyun.