Mehmed Emre kitaplarını, Mehmed Emre sözleri ve alıntılarını, Mehmed Emre yazarlarını, Mehmed Emre yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1572- Soru: Beş vakit namazların kılınması ile ilgili vaktin giriş ve çkış zamanlarından başka, edâları için müstahab görülen vakitler var mıdır?
Cevap: Evet, vardır. Şöyle ki:
a) Sabah namazında "İsfar" yani ortalığın aydınlanmasına kadar bırakmak müstehâbtır. Bu hükúmden hacıların Müzdelife de kılacakları sabah namazı müstesnâ
1616- Soru: Namazların farzlarında okunacak Kur'ân-ı Kerim'in miktarını belirtirken çözemediğimiz bir tabir var. "Tıvâl-i mufassal", "Evsât-ı mufassal" ve "Kısar-ı mufassal" tâbirleri hangi sûreleri içine almaktadır?
Cevap: Tivâl" kelimesi tavil'in cemilenmiş şeklidír. Tavil ise Uzun" mânâsına gelmektedir. “Mufassal" lâfzı ise, fasılları çok olan mânâsına gelmektedir. Bu sûreler şöyle tasnif ve tesbit edilmiş bulunmaktadır: "Tivâl-i mufassal", Sûre-i Hucürât'dan Büruc Sûresi'ne kadar olan sûrelerdir. Târik Sûresi'nden "Lem yekün" sûresine kadar olan sûrelere "Evsât-ı mufassal" adı verilmektedir. Bundan itibaren nihâyete kadar olan sûrelere ise "Kısâr-ı mufassal" denilmektedir.
İçinizde kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü bu gözü haramdan sakındıran, ırzı korumaya yegane çaredir. Kim de evlenmeye güç yetiremezse oruç tutsun, Çünkü oruç kendisi için şehveti kesen bir çaredir.
1622- Soru: Sabah namazının farzında birinci rekâtte
okunan Kurân ikinci rekâtte okunandan ne nisbette
uzun olacaktır?
Cevap: Sabah namazının farzında okunması gerekenin üçte ikisini birinci rekâtte: üçte birini de ikinci rekâtte okumak gerekmektedir. Peygamber Efendimiz'in zamanından beri uygulanması devam eden usûl budur. Sabah namazının vakti, halkın uykuda bulunduğu bir zaman olduğundan Müslümanların cemaate yetişebilmeleri hikmetinden dolayı birinci rekâtte uzun okunmaktadır.
Soru: Vahdet-i vücud düşüncesi nasıldır? Mevlânâ Celalu'd-Din-i Rumî Hazretleri "Ney"e üfürmüş müdür?Yoksa şimdiki Mevlevilerin yaptıkları uydurma mıdır?
Cevap: Vahdet-i vücud; mâneviyat erbabının, seyr-i sülûk sırasında, taayyün mertebesine geçiş anında çok nuranî bir hâlin gözleri kamaştırması üzerine hiçbir şeyi ve hatta kendi nefsini bile göremeyecek duruma gelmesi üzerine söyledikleri ve tashihe muhtaç bir sözdür. Bu söz mânevî bir sarhoşluğun tesiri ile söylenmiş olduğu için sahibi mazur bulunmaktadır. Ayık olanların bunu sarf etmesi yanlış ve tehlikelidir. Cenâb-ı Hak, vâcibü'l vücud'tur. Kâinat ise mümkinü'l-vücud'tur. Varlığı vacib olan Allah ile, olması ile olmaması müsavi bulunan kâinat nasıl bir olabilir. İmam Rabbânî Hazretleri "Vahdet-i
vücud değil, vahdet-i şühud vardır" diyor. Allah'ın varlığı kâinatla birleşmiş olmamakta, görüşbirliği olmaktadır. Yani o kimse, gözünün kamaşması sebebiyle, Allah'ın varlığından başka birşey kalmamış sanmakta ve görüşteki birliği vücutta birlikmiş gibi his galatına düşmektedir. Elmalılı M. Hamdi Yazır (merhum) Hak Dini Kur'ân Dili adı tefsirinin 8. cildinde ve sûre-i İhlâs'in tefsiri sırasında şöyle demektedir: "Vahdetçilik diye mümkinattan ibaret olan âlemi, vâcibül-vücud görmek isteyen panteistlerin küfr-u ilhadına düşmekten sakınmaldır. Mümkinât vücuda gelmek için illete muhtaçtır. Varlığı kendisinden olmayan şeyler, haddi zatında kendine kalınca yok demektir".