Menna van Praag 1978 yılında İngiltere'de Cambridge'de doğmuştur. Eğitimini Oxford Üniversitesinde Modern Tarih alanında yapmıştır. İlk romanı, yazar olmak isteyen bir garsonu anlattığı otobiyografik bir hikayedir. Men, Money & Chocolate (Erkekler, Para ve Çikolata) adlı bu ilk romanı 26 dile çevrilmiştir.
"Gerçek aşk kalbini ortadan ikiye ayırır ve seni nakavt eder."
Stella gülümsedi. "Ama aynı zamanda kendini daha önce hiç hissetmediğin kadar güvende hissedersin."
''Büyüleyici'' ve ''umut'' vaadeden eğlenceli bir roman. Sihirli ve fantastik bir evde hayatları kesişen kadınlar ve onların çevresindeki insanların romanı. Tek bir karakter yok. O sebeple tek bir olay örgüsü de yok. Okuması keyifli ve şaşkınlık verici bir roman. okurken çok sık ''aaa''' dedirtiyor.
Umudunu, yaşama sevincini kaybetmiş, çaresiz,hayata küsmüş, ne yapacağını bilmeyen, sadece kadınlara kendini gösteren ve kapılarını açan bir ev düşünün.Öyle ki size cesaret verip yönlendirmeye çalışan notlar bırakarak gerçek anlamda yaşayan neredeyse 200 yıllık bir ev, var olduğu tüm bu zaman içinde ünlü yazarlara da ev sahipliği yapmış.Oldukça ilginç,eşi benzeri olmayan bir ev.
Fakat bu gizemli evin iyileştirici gücünden faydalanmak için eve gelen kadınların kısıtlı zamanları var.
Kadınlara dair hikâyeler okumayı seviyorum ve bu da onlardan bir tanesi.
Bende bıraktığı etki öyle aman aman olmadı, ki bu da normal. Bir kadın okuyucunun daha bir özümseyerek okuyacağına inanıyorum, kurgusu fena değildi. Alba umutsuz bir kadındır ve birden hayatını değiştirecek olan, Umut Sokağı'ndaki o evle tanışır. Sonrasında ise hayatı değişir ve kendisini tanımaya başlar. Şeker pembesi iç kapak, kalp şeklinde ev resimli dış kapak, "hangi düşünceyle sen bu kitabı satın aldın" derseniz, tamamen arka kapak yazısında adı geçen ünlü kadın şahsiyetlerin gazına geldim :) Kitabın belli yerlerinde bu şahsiyetler, birkaç cümleyle hikayeye ortak oluyorlar ama öyle aman aman, hayatlarından kesitler falan beklemeyin benim gibi. Kitabın sonunda bu ünlülerin kısa özgeçmişleri eklenmiş, ki bu da güzel bir düşünceydi bence. Son olarak, Alba'nın duyguları ve cümleleri renkler formunda görmesi, sinestezik olduğunu gösteriyor. Fantastik bir durum değil yani.