Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa K. Erdemol

Kitap Kokusu yazarı
Yazar
7.9/10
31 Kişi
72
Okunma
3
Beğeni
1.835
Görüntülenme

Mustafa K. Erdemol Gönderileri

Mustafa K. Erdemol kitaplarını, Mustafa K. Erdemol sözleri ve alıntılarını, Mustafa K. Erdemol yazarlarını, Mustafa K. Erdemol yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Senin de kıyılarını elinden aldılar mı
Reklam
Umarım abartı değildir, derler ki, Dante bir sokakta, bankta oturup üç saat süreyle kitap okumuş, bitirince kalkıp gitmiştir. Okuduğu kitaba dalıp gittiği sıralarda söz konusu sokakta bir şenlik olduğunu da arkadaşlarından duymuştur sonra. Bu dikkatle, sabırla, 1307'de sürgündeyken yazmaya başladığı 14.233 dizeden oluşan muhteşem eseri Komedya'yı tam 14 yılda bitirmesini anlayabiliyoruz. İlahi Komedya adının Dante'nin ölümünden sonra kullanılmaya başlandığı söylenir. Dünya edebiyatının şaheserlerinden biri olan İlahi Komedya'nın ilham kaynağı, Dante'nin henüz dokuz yaşındayken sekiz yaşındaki Beatrice'ye duyduğu aşktır. Tabii ki bir çocukluk aşkıdır bu; birkaç kez bakışmaktan, iki üç kelime konuşmaktan ibarettir. Gerisi, istense de gelemezdi zaten çünkü Beatrice 26 yaşında hayata veda etmiştir. Sainte-Beuve, "Bu aşk ona yol gösteren bir yıldız olarak kaldı," derken doğru söylemektedir elbette. İlk aşkını tüm insanlığa aktarabilmek için İlahi Komedya'yı en mükemmel hale getirinceye kadar çalışmıştır Dante. Dante'nin İlahi Komedya'nın konusunu büyük İslam düşünürü İbn Arabi'den aldığını söyleyenler de vardır. Büyük heykeltıraş Rodin de, İlahi Komedya'nın büyük bir tutkunuydu. Ünlü heykeli Öpüş'ü yaptığı sıralarda elinden bu kitabı düşürmediği, sürekli dizeler okuduğu söylenir.
Sayfa 146 - Can YayınlarıKitabı okudu
Yazı yazarken zorlanmayanlar da vardır elbette ama ben yazılarını ya da kitaplarını kolay yazdığını söyleyenlere rastlamadım pek. Çoğunlukla, özellikle yazmaya başlarken, sıkıntı çektiğini söyleyen birçok yazar var. Gustave Flaubert muhteşem eseri Madam Bovary'yi yazarken bazen bir haftada sadece iki sayfa yazdığını belirterek yakınır: "Cesaretim bazen öyle kırılıyor ki kendimi pencereden atabilirim," der. Gertrude Stein günde yarım saatten fazla yazmayı beceremediğini söylerdi. Genel olarak bir sıkılganlık sorunu yaşayanlar için durum daha da vahim. Sıkılganlık ciddi bir sorundur. "Eğer her mesleğin bir hastalığı varsa, sıkılganlık da edebiyatçıların hastalığı olabilir," denir. Montesquieu, "Sıkılganlık başımın en büyük belası olmuştur," dermiş. Ama Dugas'ın bu konuda söyledikleri farklıdır. Montesquieu'nun "başının belası" olan sıkılganlığının onun yaratıcılığına olumlu etkisi olduğunu iddia ediyor: "(...) sıkılganlık Montesquieu'nun dehasına sekte vurmak şöyle dursun, özellikle ona yön vermiş, bazı şekiller ve temayüller kabul ettirmiştir. Bu sıkılganlık üslubunda bile görülür... Montesquieu'nun üslubu, kendini ifşa etmeyen, eserin arkasına gizlenen veyahut ima, alay ve umumi nazariyeler gibi üç perdenin arkasından duygularından yalnız hoşuna gidenleri gösteren bir sıkılganlık üslubudur."
Sayfa 134 - Can YayınlarıKitabı okudu
İnsan nasıl rahat ederse öyle okumalı elbette ama İngiliz şair Percy Bysshe Shelley'in kitap okuma biçimini herkesin uygulaması düşünülemez. Okumaları bazen günde 16 saati bulan Shelley, oturarak ya da uzanarak değil ayakta okurdu. Victor Hugo'nun da yazılarını ayakta yazdığını duymuştum. Tıpkı Hemingway gibi. Thomas Wolfe'un boyu iki metreydi. Dolayısıyla kendine uygun masa, sandalye bulamadığı için genellikle ayakta yazardı kitaplarını. Masası (!) ise buzdolabının üstüydü tabii.
Sayfa 131 - 132 / Can YayınlarıKitabı okudu
Bir ara zaman yokluğundan yakınanlar için bir çırpıda okumayı garantileyen hızlı okuma tekniklerinden söz edilirdi. Bu tekniklerin öğretildiği kursların var olduğunu duyardım. Woody Allen, bir güzel dalgasını geçiyor bununla: "Hızlı okuma kurslarına gittim. Savaş ve Barış'ı 20 dakikada okudum. Olay galiba Rusya'da geçiyor."
Sayfa 128 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kitap yayıncıları, yıllar yıllar önce, okuyanlar okudukları kitaplara ilişkin notları rahatça alabilsinler diye, sayfanın etrafında boşluk bırakırlardı. Günümüz kitaplarında da var olan sayfa kenarlarındaki boşlukların nedeni budur. Ben önemli gördüğüm cümlelerin altını çizerim sadece, sayfaların kenarına yazı yazmam. Yusuf Ziya Ortaç, Mithat Cemal Kuntay için, "Zengin ve zarif kitaplığında, kalemle okunmamış tek kitap, kenarına not yazılmamış tek sahife bulamazsınız," diyor. Cemil Meriç, her ne kadar bir kütüphaneciden kitaplara nazik davranması konusunda aldığı öğüdü genellikle tutmuş da olsa, zaman zaman okuduğu kitabın kenarına dolma kalemle notlar düşerdi. Esaslı kitap okurlarından biri olan 18. yüzyıl Türk şairlerinden Haleti'nin üç ya da dört bin kadar kitabının hemen hepsinin sayfa kenarlarına notlar düştüğü ya da düzeltmeler yaptığı söylenir. Ben özenirim bu insanlara. Kitap okumaktan benim de anladığım budur doğrusu. London Library adlı özel bir kütüphanenin, satırların altını çizmeyen ya da kitap kenarlarına not düşmeyenleri üyeliğe kabul etmediğini de duymuştum. Kütüphanenin yaptığı elbette bir hoşluk. Alınan kitapların okunduğunun kanıtlanmasını istiyor belki de.
Sayfa 122 - Can YayınlarıKitabı okudu
İngiliz şair Shelley çok çok gençken yazdığı An Adress to the Irish People (İrlanda Halkına Bir Söylev) adlı kitabını, evinin balkonundan, okusunlar diye gelip geçenlerin üstüne atardı. Yazdığı kitapçıkları şişelerin ya da kağıttan yaptığı kayıkların içine koyup yüzdürdüğü ya da balonlara asıp uçurduğu da olurdu. Birileri alıp okusun diye. Zaman değişti. Kitap artık bir maldır günümüzde. Bir ticari ürün. Belli pazarlama yöntemleriyle satılıyor. Değerli olup olmaması değil, popüler kültürün kodlarına uymuş olması yetiyor.
Sayfa 117 - Can YayınlarıKitabı okudu
Edebiyatın bu insanlık ayıbına kayıtsız kalacağı düşünülemezdi elbette. Çok yakın sayılacak bir zamanda, yani 1959'da, Amerikalı ünlü yazar John Howard Griffin, ülkesindeki ırkçılığa ilişkin bilgileri bizzat yaşayarak kaleme aldı. Saçlarını kazıdı, özel karışımlarla, ultraviyole ışınlarıyla derisini esmerleştirip kendisini "siyah bir adam"a dönüştürdü. ABD'nin en ırkçı eyaletleri olan Louisiana, Mississippi, Alabama ile Georgia'da altı hafta boyunca bu kılıkta dolaştı. İzlenimlerini Sepia adlı bir dergide yayımladı önce, sonra 1961'de Black Like Me adıyla kitap olarak yayımladı ki bu kitabın çığır açtığı söylenir. Edebi açıdan da çok değerli bulunmuştur bu kitap. Keskin bir gözlemciydi Griffin. Bu nedenle kitabı, hatıra tadında, mükemmel bir roman gibi okundu yıllarca. Otobüslerde en arkada oturmak zorunda olmanın, iş başvurularında geri çevrilmenin, lokantalara, otellere sokulmamanın, hatta umumi tuvaletleri kullanamamanın ne olduğunu muhteşem bir dille ortaya koyan bu kitabın yayımlanmasından sonra gelişen tepkiler yüzünden Griffin, Teksas'taki evinden uzaklaşıp ailesiyle birlikte bir süre Meksika'da yaşamak zorunda kaldı.
Sayfa 112 - 113 / Can YayınlarıKitabı okudu
Patricia Highsmith
Gerçekten tuhaf bir kadındı Highsmith. Misafirlerini çok sık şaşırttığı söylenir. Saçını mumla yakmıştır bir keresinde konuklarının önünde. Yine yemeğe çağırdığı misafirlerine etini kedilerine verdiği yemeğin sadece kemiklerini ikram etmiştir. Bunun anlaşılır bir tarafı var aslında. Çünkü çok ama çok büyük bir kediseverdi. Hastalık derecesinde sevdiği kedilerine, misafirlerinden daha çok önem ya da değer verişinde şaşılacak bir yan yok.
Sayfa 107 - Can YayınlarıKitabı okudu
203 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.