Onuncu ayın onuncu günü, saat on buçukta, milenyumun sonbaharında yanmış mumum:
10 ekim 2000
Adnan Yücel’in toprağıyım şimdilik.
Belki ileride aşkın yüzü olurum…
Gerisi teferruat
Gizli tutarak sevdim ahımı hicranımı.
Yıllar yılı gönlümü hayaliyle avutarak sevdim.
Her şarkıda hatırlayarak sevdim.
Çocuklar gibi bağlanarak sevdim.
Hasretini ateş yutar gibi içime çekerek sevdim.
Ümitlerimi rakıma meze yaparak sevdim.
Cama vuran her damlada hatırlayarak sevdim.
Anılarla yaşayarak sevdim.
Hayatıma küse küse sevdim.
Tutunduğum
Ne senle yok ne de sensiz var olabilirim. Gel birlikte biz olalım da diyemem. Birlikte sen birlikte ben de olamayız. Yalnızken de ben olamazsın yalnızken de sen olamam yalnızken de biz olamayız. Ne beraberken bir bütünün adı olabiliriz ne de ayrıyken o bütünün parçası. Ne beraberken yarım ne de ayrıyken tam kalabiliriz.
Ne zaman sen çöksen havaya,
Tek rekâtlık aşkın,
Vakti geldi derdim.
Gözyaşlarımla abdest tazeleyip,
Dönerdim yönümü hayaline,
Yüreğimi sükûta sererdim.
“Tanrı ibadetinden sonraki beş dakikalık otokontrolünle değil, doğumundan sonraki bir ömürlük eylemlerinle muamele edecek sana...”
Çok kısa bir zamanda bitirmemin sebebi sadece şiirlerin ve sözlerin kısa ve hafif bir dil ile yazılması değil. Duygusal bağlamda da ince edebi dokunuşlar yapması. Ve tam yerinde tespitler ile sosyal tahlillerde çok başarılı olması.
Üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Okudukça daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum.
Keyifli okumalar :)
Klasik aşk güzellemelerinin yapıldığı bir şey bekliyordum. Ben sevdim sen gittin gibi oldukça alışkın olduğumuz tarzda bir üslupla yazılmış bir eser zannediyordum. Kitabı aldığıma da okuduğuma da pişman olacağımı düşünüyordum.
Seksen, doksan doğumlu yazarların bile çaydan kaşıktan bahsedip, ola ki yanlış anlaşılırım diye sisteme çıtını çıkaramadığı bir yerde TikTok'ta kıvırıp, YouTube'de ağzını suyla doldurup gülmemeye çalışan bir kuşaktan yazarın eserine böyle yaklaşmam gayet normal değil mi zaten?
Ama kitaptaki bazı şiirleri ve sözleri okuyunca gördüm ki beş parmağın beşi de bir değilmiş. Yani itiraz edebilen gençler de varmış.
“Belki de sistemdir deccal...” sözü ile '...mutlak bir diriliş tütecek' dizesiyle başlayan şiiri çok hoşuma gitti. Ahmet Kaya'ya atıflarda bulunmasıysa ayrıca mutlu etti beni. Zeki Müren'e de değinerek hem Ahmet Kaya'yı hem Zeki Müren'i sevebilmenin aynı anda mümkün olabileceğini gösterdi. Bundan başka Cem Karaca hayranlığı ise dikkatimi çekmedi değil. Ve bir de unutmadan kitapta ciddi bir İstanbul etkisi olduğunu söylemeliyim.
Tüm ön yargılarınızdan sıyrılarak okursanız daha çok keyif alacağınızı düşünüyorum.
Keyifli okumalar...
Şimdilerde genç ve kalemi keskin yazar bulmak çok zor. Sivri dilliliğini haksızlığa dayanamamasından alanı ise bulmak imkansız. İlk incelememi bir milenyumlunun kitabı hakkında yapmamın sebebi de tam olarak bu. Aynı kuşaktan olduğum bir yazarın kitabını edebi hassasiyetler ile yazmış olması beni çok mutlu etti.
Okuyalım, okutalım.