Bir acı gülümseme gibidir anılar,
En iyileri eskidikçe çocuklaşırlar,
Üzünçlüleriyse gözyaşında damladırlar..
Dönmemek usanmadan geriye en güzeli,
Yeni anılarda tümden bütünleşmeli,
Doyumsuz İstanbul düşlerimizi örtmeli.
Baharları
günün ilk saatlerinde getiren;
kederleri
biran olsun uzaklaştırmak için,
ruhun derin vâdilerinde dolaşan;
ölü hatıraların başaklarını
sallayarak, onları
sonsuz bir rüyadan
uyandıran, ılık sabah rüzgârları..
dolaşıyorsunuz
ve bir insanın anılarını
sonsuz olarak yaşıyorsunuz.
Işık
Ulaşamadı karanlığa,
Karanlık tümden
Özlem çekti aydınlığa;
Simsiyah bir yaşantıda,
İnsanlar birbirini görmeden
El ele vermeden
Ve sevmeden kayboldular...
Salt sorunlarını,
Sevinçlerini - korkularını
Yarına bırakma olur mu?
Yarınları çoktan tüketmedik mi?
Buluştuğumuz,
Karşı - karşıya
Oturup - konuştuğumuz
İlk günkü gibi,
Yarınları hatırlıyarak
Kahrolup, ölmedik mi?
Kaldırımlar bizim olan izleri mi yitirdi?
Geçmiş yılların buruk tadı neredeydi ki?
Yağmurdan sonraki sakin bir günün bitiminde
Islak öpücüklerin mi serinliğindeydi?
Yolu yarı etmişsen korkma,
Yaş elliyi aşmışsa aldırma,
Artık yaşasan da olur yaşamasanda;
Çünkü alışmışsındır varlığa da yokluğa da...
Bir düş fırtınası götürür seni
Uzak ülkelerin bahçelerine,
Orada ararsın geçmiş günlerini
Mavisini, yeşilini bırakıp gideceğiz,
En sevdiklerimizle de çözüleceğiz.
Toprağın altında sessizce uzanırken,
Acaba kimleri ve neleri özleyeceğiz? ..
Kuşkusuz, bir derin uykuyla bütünleşeceğiz,
Sabahları kalkmayı hiç düşünmeyeceğiz,
Üzerimizden geçen bulutlar dağılırken,
Geceleri ve gündüzleri farketmeyeceğiz…
Değer miydi boyunca gürültüyü çektiğimiz?
Yaşantıyı kendimize zehrettiğimiz;
Yarın ne olacağımızı bile bilemezken,
Bir gün önce niçin doyasıya gülmediğimiz? ..
Bu görkemli güzelim dünyayı bizim mi sandık?
Düşlüyorduk ki tüm meyvelerini tadacaktık.
Kır çiçeklerindeki minik renklere de doyamadık,
Boğaziçi’nde kıyıya çarpan bir dalga bile olamadık.
(Londra, Aralık 1983)