Erika Landav'ya göre yaratıcılık; daha önceden kurulmamış ilişkileri kurabilme böylece de yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantılar, deneyimler, yeni düşünceler ve yeni ürünler ortaya koyabilme yetisidir.
Beynin sol ve sağ yarısı farklı işlevler yüklenmiştir. Sol yarı(sol beyin), okuma-yazma, hesaplama ve ayrıntıların irdelenmesi gibi analitik işlevleri üstlenir; tipik bir kuramcıdır; geniş bir sözcük hazinesi vardır. Olayların sonucunu önceden kestirebilir. Sağ yarı(sağ beyin) ise, miniklerle konuşur, jestlerle kendini ifade eder. Resim ve şekilleri çok iyi anlayıp, sinyalleri(uyarıcıları) başarılı bir şekilde ayırdeder; sol beynin tersine soyut kavramlarla uğraşmaz; ayakları yere basar; uygulamalı(pratik) olaylara yöneliktir. Duygu dünyasının, güzel sanatların hazine odasıdır adeta, konuşmada nüktedanlık; sözgelimi bale izlerken veya bir müzik parçası dinlerken duyulan derin haz gibi duygularla yüklüdür. Sol beyin olayları tümdengelimle sağ beyin ise tümevarımla oluş sırasına göre bir defada bütün olarak inceler.
İzm'ler, ele aldıkları konular ya da uygulandıkları alanlar açısından farklıdırlar ama her izm'i ortaya çıkaran bir felsefe vardır yani özde her- izm bir düşünceler kümesidir.
Gerçi Sartre, özgürlüğün öğretilemeyeceğini ancak onun yaşanabileceğini ve bireyin kendi yaşantılarıyla bu duyguyu yaşayıp içselleştirebileceğini kabul edip, rehberlik ve danışmanın boş şeyler hatta kötü bir niyetin işareti olduğunu idda etmektedir. Çünkü ''insan'' ve ''iyi kavramları'' tanımlanamaz; insan olabilirliktir.
Torrance'a göre de yaratıcılık; boşlukları, rahatsız edici ya da eksik unsurları sezip, bunlar hakkında düşünceler geliştirmek, varsayımlar kurmak, bunları sınamak, sonuçları karşılaştırıp değiştirmek ve yeniden sınamaktır, yaratıcılık.
Düşünme tek başına varolan ve varlığını sürdüren bir edim olmayıp; uyarılma, algılama, duyumsama, yorumlama, akıl yürütme, açıklama gibi birçok edimlerin bir bileşkesidir. Biz önce dışımızdaki objeler tarafından uyarılıyoruz, bunları duyu organlarımız yoluyla duyumsayıp, algılıyoruz; sınıflandırıyoruz bunlara ilişkin yorumlar yapıp, kavramsal açıklamalara; bilgilere ulaşıyoruz. Dış dünyayı gözlemeye, algılamaya başladığımız anda düşünme edimi de faaliyete geçiyor ve dışımızdaki her şeyle kurduğumuz özel iletişim yaptığımız yorum, ulaştığımız bilgi ile tammalanıyor ama bu iletişim durmuyor hep bir sonraki iletişimin ön adımını oluşturuyor.
Doğru da, gerçeğe(gerçekliğe) uygun olan demektir. Yani bir bilginin; bilgiyi somutlaştıran bir ifadenin doğruluğudu benim algımla bu ifadenin örtüşmesine; uygunluğuna bağlıdır.
Sözlük anlamı ''topluma yön veren düşünce dizgesi'' olan ideoloji, 18.yüzyılın sonlarında yunanca terimler olan idea(düşünce) ile logos'un(söz) birleştirilmesiyle ortaya atılmış bir kavramdır ve ''düşünceleri inceleyen bilim'' anlamına kullanılmıştır.
''Filozofça düşünmenin göstergesi reçete gibi hazırlanmış herhangi bir felsefi derinlikte yüzmekten çok ısrarlı yürümeye devam etmektir. Kişi önemli sorunlar hakkında kapsamlı düşünceye ulaşma çabası içinde olursa yapılan felsefenin kalitesi muhtemelen daha yüksek olacaktır.''
Nietzsche2ye göre insanın yaşarken karşılaştığı her otorite 'ejderha'dır; onun hep ikilemler içinde bırakıp genelde kendi isteği doğrultusunda yönlendirerek kendisine yabancılaştırır; özgürlüğünü elinden alır;
'' Dünya benim için nedir, biliyor musunuz? Bu dünya, başı sonu olmayan bir enerji canavarıdır... güçlerin oyunu,
Descartes'in, 17.yüzyıldaki '' düşünüyorum öyle ise varım'' tümcesine 19.yüzyılda Johann Gottlieb Fichte '' bir şey yapıyorum, öyle ise varım'' tümcesini ekleyerek, insanın eylemde bulunmasının onun varlık şartlarından biri olduğunu irdelemeiş ve eylemde bulunmanın özgürlük olduğunu ileri sürmüştür, ona göre özgürlük; hazır olarak verilmiş bir durum olmayıp gerçeleştirilebilecek bir ödevdir...
Platon'un öğrencilerinden Herakleides'e göre ilk kez Sofist Protagoras kendisine philosophos demiş ve o, bilgeliğin yalnızca tanrılara yakıştığını insana düşen işin ise bilgeliği sevmek ve bilgelik düzeyin ulaşmaya çalışmak olduğunu ileri sürmüştür
Sören Kierkegaard'a göre '' her insan , eşi olmayan, ancak kendi özellikleri içinde anlaşılabilen ve her an oluş ve değişme halinde olan bir varlıktır.
Bu kelimenin Latince kökeni olan ''educare'' kelimesinin anlamı; beslemek, yetiştirmektir. Şu halde Latince kökeniyle eğitim; çocuğu bilgiyle beslemek, aynı zamanda ondaki olanakları dışarı çekmek, ortaya çıkarmak için yetiştirmek demektir.