işte ben bunları derken bir sızı düşüyor alnıma
bir oyuk açıyor kendine. bir de çadır kuruyor acı
nasıl bölünmüşse karalara dünya, öyle bölüyorum
ruhumun telaşla düştüğü gövdeyi
dağınık kara
kara kara huylandım da kuyulandım hayata
su topladım durmadan, taş attım kendime
boşluklar vardı, sessizlik ve birkaç damla mürekkep
dağıldı kara
ben aslında dağınık bir kederdim, dalgın bir kusur
soyumun mirası, alnımdaki oyuktan oyma
gövdem ruhumun ücra yeriymiş, kanayan bir ülkeymiş
insan. o ilk talan o ilk yağma o ilk
beyaz
öncesinde bir evin ve bahçesinin bir ülke
gerekecek sana. yaşatmak kaygısına gelmeden
sivil bir iş
terk etsen bile bu şehri anısı bozulmayacak
o şiirin. hiç denizin olmadı senin
arkandan gelecek
bir şehrin daha verimi kalmadı gözlerine. uyan!
kurtulamazsın gitmek'ten
trene umut kessen kaçağa çıkacak
adın. kuyudan su dilese ellerin
gözlerin
tükenecekler
GÜNAH
Hayat! sen ki siyahî bir binek atısın, alnın dahi ak değil!
değil miydin yasak sütüne uzanınca ellerimizi dişleyen
kımız içince biz şahlanıp sırtından tepen
ki biz bir ağaçtan düşüp de geldik dünyaya
sırtından düşürmüşsün, ne zarar
bak! etimizde tok bir nasır gün günden kalınlaşan
bak bozuyorum ezberimi, İnsan insana değil ilk talan
gerildin ve yürüdün üstümüze şahlanarak
gerildin ve teptin gövdemizi yararak!
bir sebep arandım ki bu nasıl savaş
ne biçim suç ve ceza
bilinir ki insan, omzunda yüküyledir dünyanın
bilinir ki insan yükünü taşımak harcı değildir bir atın
ve madem insan babadan kalma bir kusurdur
insan başından bir günahla borçludur hayata
bırak ağaca dönelim!
dönelim ve başlayalım orada, kendimize ait bir günahla