Ömer Bozkurt

Ömer BozkurtHer Yere Uzak Topraklar author
Author
Translator
Editor
9.6/10
5 People
15
Reads
3
Likes
2,093
Views

Ömer Bozkurt Posts

You can find Ömer Bozkurt books, Ömer Bozkurt quotes and quotes, Ömer Bozkurt authors, Ömer Bozkurt reviews and reviews on 1000Kitap.
Varlığa ilişkin tek delil, yokluğa ilişkin tüm delilleri yok eder. Fakat yokluğa ilişkin hiçbir delil şüphe sınırını aşamaz. Bu dünyada aranılan bir meyvenin yokluğunun ispatı, dünyada o meyve genişliği kadar yer kalmaksızın arandığının gösterilmesiyle —ki imkânsızdır-ancak ispat edilebilir. İnsana ve evrenin tümüne ilişkin olduğu için Tanrıyla ilgili yokluk düşünceleri baştan mantıken şüphe sınırını aşma ihtimalleri olmadığından hükümsüzdür.
Sayfa 190 - Ahmet KavlakKitabı okudu
Bergson beyni, hayata ve eyleme yönelebilmemiz için yaşamsal önemde bir organ olarak betimler. Dış dünya ile anlamlı bir ilişki kurmamız, eylemlerimizin isabetliliğiyle yani çevreye ve koşullara uygunluğu ile doğrudan ilintilidir. Öyleyse eylem ve etkinliklerimizin başansı, dünya ile kuracağımız sağlıklı iletişim ve ilişkide yatmakta bunu da insan bedeninde beyin düzenlemektedir. Bergson'un ifadesiyle söyleyecek olursak “Beynin genel rolü ve biricik görevi, ruhun harekete dönüşebilecek kısımlarına yol vermek yani ruhu eylem ve etkinlik alanına koymaya aracı olmaktır. Bu sebepten daima pratik ve yararlı amaçlar kollayan beyin, kendi eylemlerini etkili kılmak için ruhu da çoğunlukla kendi bakış açıda hapsetmek ister.” Görülüyor ki Bergson, ruh ve beyin arada tamamen mahiyet farkı görüyor ve onlara aynı ayn işlevler kluyor.
Levent BayraktarKitabı okudu
Reklam
Bergson, hayat ve madde arasında gördüğü dayanışmadan bütün evrenin mistik ve tinsel bir yorumuna ulaşır. Ona göre “Evren, aşkın, sevmek ihtiyacının gözle görülen ve elle tutulan yardır, kainatta bulunan butün varlıklar da bu yaratıcı heyecanın neticeleridir, onlar da bu heyecanın kendi tamamlayıcısını bulduğu canlı varlıklar ile bu canlı varlıkların meydana gelmesini sağlayan sayısız başka canlı varlıklar ve sonra da hayatın doğmasını mümkün kılan sonsuz büyüklükte maddedir.” Böylece Bergson, bir yandan bütün evren ve varoluşun temelinde bir aşk, sevmek gereksinimi ve yaratma heyecanı görürken diğer yandan maddenin gerçekliğini ve evrenin (hatta canlının) maddesel yanını da yadsıyıp yok sayma gereği duymuyor. Çünkü o canlı dogayı ve onun içerisinde gelinen en son ve gelişmiş nokta olarak gördüğü insan varlığını ve maddeyi bir süreklilik ve dönüşüm ilişkisi içinde tasarlamaktadır.
Sayfa 160 - Levent BayraktarKitabı okudu
Modern dinsizliğin ilkesi şu ölçüde(maxime) toplanır: "Her şey bu hayattan ibarettir."48
Murtaza KorlaelçiKitabı okudu
Marcel'e göre 'ben'in asıl olmazsa olmazı varlıktır. Varlık, mülkiyete indirgenemez. Modem insanın önemli sorunlarından biri, varlığın mülkiyete indirgenmesi tehlikesidir. Tarih boyunca insan, dalma kendi kaderi ve doğası hakkında sorular sormuştur. Ancak çağımızda insan, kendisi hakkında şüpheye düşmüştür. Evrendeki rotasını kaybetmiştir. Varoluşunun nedeni konusunda şüpheye düşen modern insan, yeryüzünü tahrip eden bir teknik güç kazanmaya başlamıştır. Bu tahrip edilen dünyada insan, kendi kendisinin problemi olan, huzursuz, hasta ve yıkıcı bir yaratığa dönüşmektedir. Marcel'e göre bu hastalığın en önemli sebebi, “insan tecrübesinin ontolojik ağırlığını” kaybetmesidir.
Fulya BayraktarKitabı okudu
Gabriel Marcel, teknolojinin ve sahip olma arzusunun önceliğinin, neredeyse mutlak olduğu modem dünyada, insanın giderek itibar ve değer kaybettiğini, bu kaybın 'ontolojik bir anlam kayıp'ı olduğunu ifade eder. Bilimin ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte, dünyayı değiştirebilme gücüne sahip olan insanoğlu, bu gücüne rağmen hatta bu güç dolayısı ile evrende kaybolmuştur. Bu kayboluş, insanla birlikte, varlığın da anlamının kayboluşudur zira modem dünyada yalnızca bedeniyle ve fonksiyonuyla anlam kazanan insan için, insan tecrübesinin ontolojik değeri ve aşkınlığın gerekliliği kaybolmaktadır. İnsan, teknolojinin kendisine sunduklarını, sahip olunanlar alanında herhangi bir şey olarak bırakmamış ve yararlılıklarından dolayı onları kaybetme korkusu ile birlikte, onlara ve daha fazlasına sahip olma tutkusu geliştirmiştir. Dolayısıyla teknoloji, insanın yaşamını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkmış ve yaşamın hedefi, amacı hâline gelmiştir.
Fulya BayraktarKitabı okudu
Reklam
Bağlanma, iman, umut, aşk gibi erdemler insan olmanın ön koşullarıdır. Bu da insana evrensellik kapılarını açar. İnsana evrenselliği yakalama imkânı veren ruh, onun faydasız bir ihtiras olmasını da engeller. Böyle bir ahlak, kaygı, tedirginlik, suçluluk gibi duyguları ve acı çekmeyi, yalnızlığı bertaraf eder ve umut, güven, sadakat gibi duyguları ön plana çıkarır. Bu anlayışa göre insan artık yalnız değildir.
Fulya BayraktarKitabı okudu
Marcel, ahlaki anlamda bağlanmanın en somut örneği olarak sadakat fiilini gösterir. Ona göre “Sadakat, bir insanın ahlaki yapılanması açısından vazgeçilemez bir etik şifredir.” Bu şifrenin yanlış anlamlandınimaları, ona değer kaybettirmiştir. Bu değeri tekrar bulmamızı sağlayacak olan soru, “Kime sadık olacağız.” sorusudur. Belki de gerçek sadakat, asıl mecburiyetimin kendimi gerçekleştirmek olduğu düşünülürse yalnızca kendime olan sadakattir. Kendime olan sadakat, kendi varoluşuma ya da kendi aktlarıma ya da tam da kendi bağlanmama olan sadakat demektir. Çünkü sadakat, deruni bir eğilimin davranışa dönüşmesidir.
Fulya BayraktarKitabı okudu
Bizler aslında gerçekleştiremediğimiz bir şeye doğru derin bir arzu duyuyoruz ve bu arzu ile tarif ediliyoruz. İşte bu arzu, umudu var kılar. Umut, bizim varlığın bir parçası olduğumuz hususundaki güvenimizden ve son tahlilde de 'varlık'ın bizim için orada olduğuna duyduğumuz güvenden kaynaklanır. Bu güven bize pasif bir sükünet hâli vermez. Çünkü “Umut, bir tür kayıtsız bekleyiş değildir, eylemi destekler.” Bu nedenle umut, pasif bir hâl değildir, tam tersine, aktif bir yaşama doğru bize bir hürriyet kazandırır. Gerçek umut, bizim gerçek anlamda varoluşumuzu yaşamamıza imkân verir. “Umut, dünya ve öteki ile, gerçek bir ilişki kurmanın temel şartıdır.” Ve sadece umut sayesinde bize ben olma
Fulya BayraktarKitabı okudu
“Endişe, insanın kendisini, dünyada ve hayatın değiştirilemez sınırları içinde terkedilmiş gibi algılamasından kaynaklanır.” Yani insanın kendisini sonlu olarak algılaması endişenin temel kaynağıdır. Bu nedenle Marcel'e göre endişe, insanın kendisini Tanrı'nın seslenişine açamaması durumudur. Ve bu açıklık başarılamadıkça endişe, umutsuzluğa dönüşür. Umut, mümkün olanın sınırlarını hesaplamaya karşı bir reddiyedir. Bu reddiye ise gerçekliğin, bizim algılayış kategorilerimizi ve hayal gücümüzü aştığına ve ayrıca insan ruhunun başarıya ulaşma hedefini güttüğüne duyulan güvene dayanır. Ayrıca umut, 'ben'in 'sen'e katılımının bir yoludur. Zira “Biz için 'sen'e umut beslerim. Ve bu, umudun en belirgin ifadesidir.” Bir bakıma umut, umut edene aşkındır. Dolayısıyla insana aşkınlık kazandıracak olan aşk; karşılaşma, bağlanma ve hürriyet olan, tüketilemez bir ontolojik sır içerisinde yaşanan bir hayata aittir. Bu nedenle umut, her zaman böyle bir hayatın içinde olan bir Homo Viatorun umududur. Ontolojik sırra doğru giden ve onun tanığı olan bu yolcu, Marcel için varoluşun gerçekleştiği somut örnektir.
Fulya BayraktarKitabı okudu
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.