1993 İstanbul. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü mezunuyum. Çeşitli kısa ve orta metraj film projelerinde yer aldım. Öykü ve senaryo üzerine çalışıyorum. Öykülerim kimi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. 2013'ten beri üç arkadaşımla birlikte Marşandiz Fanzin'in makinistliğini yapmaya devam ediyoruz.
Kitabı anlamak için tek bir şart var, gerçek dünyadan hayal dünyasına açılan kapıyı geçebilmek. Mantığı bırakmadan kitabı anlayamazsınız demek istemiyorum. Aksine fantastik dünyaların o kendine has mantığına alışkın olmak gerekiyor bu kitabı okurken yorulmamak için. Tamamen anlamak ise belki de mümkün değil. Ama okurken eğlenmek ancak böyle mümkün. Hele bir de 90ların çocuğuysanız sadece size hitap eden ayrı bir tadı, ayrı bir dili varmış gibi hissettiriyor kitap. O zamanlar gece yarılarına kadar sokakta oynayan çocuklardansanız, o zamanların çizgi filmleri ile büyümüşseniz anlayacağınız bir aşinalıkla dolu.
On iki hikâyeden oluşuyor. Hikayelerin hepsinin ortak noktası bence başta da belirttiğim gibi gerçeklikten hayal dünyasına bir geçişin iması. Ama bu geçiş bir yandan da tedirgin hissettiriyor. Gerçekliğin “gerçek” yüzünü bir anda görür hale geliyor karakterler. Ürpertici bir yolculuk ve sanki bu yolculuk aynı zamanda bir son gibi. Herkese farklı şeyler hissettirecek gerçeküstücülükte. Ben her hikayede karakterlerin, hayatın karşısında ölüme, gerçeğin karşısında kurgusal evrenlere ya da bilincin karşısında uyuşturucuya teslim olduklarını düşündüm. Yer yer kahkaha attıran, yer yer neler olup bittiğini anlamak için kaş çattıran bir eserdi. Hikayeseverlere tavsiye...
Saykodelik, delilikli öykülerden oluşan kitaba tabii ki bayıldım. Favori öykülerimse Kafamın İçindeki Sülükler, Aksak Karabasanların Zifir Makinesi ve Bin Kunduz Mahşeri oldu. Tüm öyküleri aşırı saykodelik havasından dolayı pek sevsem de bu üçünü bir başka sevdim. Bu tarz öyküler seviyorsanız şans verin derim.
Öyküler arasından en sevdiğim Bandosuz Kulak Gezegeni'ydi. Kimisi birden çok duyguyu bir arada yaşatıyordu. Yazarın cümlelerinin kendine özgü bir havası olduğu muhakkak. Ölü bir mantarın, başına gelenleri anlattığı kısımda o etkileyici sürrealizmi en güzel şekilde hissettim.