1961 yılında Denizli’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde tamamladı. 1983 yılında Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Meslek hayatına aynı yıl Hacettepe Üniversitesinde Türk Dili Okutmanı olarak başladı. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalına Araştırma Görevlisi oldu.
Aynı üniversitede 1986’da Nedîm-i Kadîm Dîvançesi Üzerinde Bir İnceleme (286 s.) adlı teziyle yüksek lisansını; 1990’da da Cemalî, Hümâ vü Hümâyûn (Gülşen-i Uşşâk), İnceleme-Tenkitli Metin (697 s.) adlı teziyle doktorasını tamamladı.
Akademik hayatını Hacettepe Üniversitesinde devam ettirdi. 1990’da yardımcı doçentliğe, 1997’de doçentliğe ve 2003 yılında da profesörlüğe atandı.
1995-1996 yıllarında Ovidius Üniversitesinde (Köstence/Romanya) misafir öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2003-2006 yılları arasında bilig / Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi’nin editörlüğünü yaptı. 2006-2012 yılları arasında Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığını yürüttü. Bu görevi sırasında, bir süre Atatürk Araştırma Merkezi ve Türk Dil Kurumu Başkan Vekilliği görevinde bulundu. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığına ilaveten 2008’de Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığına atandı. Başkanlıktaki yedi yıllık görev süresi 2015 yılında sona erdi.
Nedîm-i Kadîm Dîvançesi (1987), Esrar Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Divanı (1998), Has Bahçede Hazan Vakti – XVIII. Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı (2009), Cemâlî Hümâ vü Hümâyûn Analysis-Critical Text-Facsimile (Cambridge: Harvard University, 2016) adlı eserleri ile ortak çalışmalara dayanan Yunus Emre, Risâletü’n-Nushıyye (1994), Eski Türk Edebiyatı El Kitabı (2002) adlı kitapları vardır. Ayrıca, Türk Edebiyatı Tarihi (2006)’nin genel editör yardımcılığını, Mevlana (2007) ve Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü: Atatürk Dönemi (2009)’nin genel editörlüğünü yürüttü.
Evli ve iki çocuk babasıdır. Hâlen Hacettepe Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Sen de bir kere tefekkür edip insaf eyle
Hangi aşık dayanır böyle cefaye söyle
................................................
Ey güzel bir kere insafa gel hangi aşık dayanır bu cefaya.
Meğer sâkî-i devrânın füsûnu işveden kasdı
Beni bir câm ile rüsvâyı devrân etmek istermiş
......................
Meğer o sevgilinin bana ettiği nazların edaların amacı. Beni bir kadeh aşk şarabıyla sarhoş edip dünyaya rezil etmekmiş.
Yüzyıllardır biriken problemler, toprak kayıplarıyla gelen binlerce göçmenin iskanı, Celali isyanları ve iç karışıkların getirdiği huzursuzluklar, konar göçerlerin yerleşik hayatta zorlanması, beraberinde işsizlik, ekonomik sıkıntı ve ahlaki çöküntüyü getirmiştir. Fakat, artan bu sefalete karşılık başta devlet erkanından başlamak üzere sefalet de artmış, israf ve lüks merakı herkesi sarmıştır. Bu dönemde kaleme alınan layihalarda, devlet adamları ve halktaki gösteriş ve lüks merakının yaygınlaşması, rüşvetin artması sık sık eleştiri konusu edilmiştir.
Osman Horata'ya selam ve saygı ile...
Beni tanıyanlar bilir ki Osman Horata benim hayatımı yönlendiren adamdır. (Burada da hemen hiç kimse tanımadığı için bu ayrıntıya gerek yoktu. Her neyse...) Bu kitap da bizzat kendisinin göndermiş olması, ilk sayfasını adıma imzalamış olması ve en sevdiğim şey olan, edebiyatımızın bir dönemini anlatması mübasebetiyle çok sevdiğim eseridir.
Dönemin sadece edebiyatına değil, sosyal ve siyasi hayatına da değinmiş. Şairler hakkında net bilgiler var. Ayrıntıya girmeyeceği isimleri belirtmiş ve en azından isimlerini anmış.
Hem alanıma hem de tarih bakımından genel kültürüme çok büyük katkısı oldu.
Anlatım dili çok sade. Edebî terimlere, eski kelimelere boğmamış. Derin bilgisi olmayıp sadece ilgilisi de okuyabilir.
Duyurulur...
Osman Hoca'ya bin minnet...
Şeyh Galip merhum ile aynı dönemde yaşayan Esrar Dede, derbeder bir yaşam sürerken kendisiyle tanışır ve Şeyh'i bilir.Derbeder bir hayat süren Esrar Dede Şeyh Galip ile çok yakın dost olur ve çileli hayatının sonunda bizlere bir divan, mesnevi ve İtalyanca çeviri bir lugat bırakıp Semt- Hamuş'a göç eder.Vefatının ardından Şeyh Galip kendisine bir mersiye yazmıştır, o mersiyenin bir bölümü şu şekildedir;
"Zât-ı şerifi âleme bir yâd-gâr idi
Fakr u fenâ vü aşk u hüner-ber-karâr idi
Her şeb misâl-i şem' benim ile yanar idi
Sâye gibi yanımda enis-i nehâr idi
Hakkaa tamâm âşık idi yâr-ı gaar idi
Birkaç zaman muammer olaydı ne var idi
Allah verdi aldı yine kurb-i Hazrete
Biz kaldık intizâr ile rûz-i kıyâmete"
Şeyh Galip merhumun dediği gibi kendisi gün yüzü görmemiştir.
(Divan edebiyatına yeni başlayanlar için kısmen sade bir Türkçe ile yazılmış ve yakıcı gazeller içeren bu Divanı tavsiye ederim.
Esrar DedeOsman Horata · Kültür Bakanlığı Yayınları · 19982 okunma
İlim irfanda zirvede olan İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri "Bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım arşa değerdi buyurmuş."Acaba bizim bilmediklerimizden merdiven basamağı yapsak arşa kürsiye kadar kaç defa iner çıkardık kim bilir.Hakikaten bilmediğimiz o kadar çok şey var ki.Gün geçmiyor ki yeni bir kitap şaşırtmasın