Çoğumuzun bilinçaltına kadar işlenen ve bir Batı Merkezli Tarih projesi olan "Türkler Anadolu'ya 1071 yılında gelmiştir" hipotezi artık geçerliliğini tümüyle yitirmiştir.
Kozmoloji kavramından bahsederken fiziki bir kozmolojiden değil dini ir kozmolojiden bahsedildiği unutulmamalıdır. Diğer bir deyişle astronominin bir dalı olan kozmolojiden (evrenbilim) bahsetmiyoruz. Türk kozmolojisi teriminden kasıt Türklerin evrenin yapısı, evrimi gibi konulardan haberdar olması değil, bir inanış olarak kendi yaşam alanları sınırları içinde kalan ve algılayabildikleri evren hakkındaki inanışları ve düşünceleridir. Bu evren hiç kuşkusuz gökyüzünü, gezegenleri, yıldızları, ay'ı ve güneşi de kapsar. Bu anlamda Türklerin astronomi bilimi yaptıkları söylenebilir, çünkü ileride de görüleceği üzere Türkler sıklıkla yıldız ve gezegen gözlemleri de yapmışlardır. Şamanlar ın (kamların) sıradan insanlardan farklı olarak daha derin dini kozmolojisi bilgileri olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Ən az 6000 bin yıl önce orta Asyada gelişmiş ve diğer medeniyetlerin de kurulmasına ön ayak olan bir ön Türk kültürü mevcuttur. Elbetteki Türklerin Anadolu’ya 1071 de geldiğini zanneden ve bunu tartışma konusu bile yapmaya cesaret edemeyen zihniyetin 5000 li 100000 li yılları tasavvur etməsini beklemiyorum. Bu bazı yobaz din adamlarının dünyanın yaşının 4.5 milyar, günəşin yaşının 5 milyar, evrenin yaşınınsa 13.7 milyar yıl olduğunu anlatamazsınız. Aynı şekilde 1071 tarihine saplanan bir zihniyete 10 binli yıllar hiç şüphesiz kabus gibi gelecektir. Üstəlik çok sayıda kanıta rağmen...
Kuzeyde Erzurum yakınlarda cunni mağarasındaki resim ve amblemlerle, daha batıda ise Kütahya yakınlarındaki aizeni tapınağının duvarlarında ki büyük taş blokları üzərindəki hayvan resimleriyle çok büyük bir benzerlik göstermesi yönünden ilginçtir. Gerek cunni mağarasındaki resim ve amblemlerkeri ve gerekse Kütahya yakınlarındaki aizeni tapınağının taş duvarları üzerine çizilen hayvan sahnelerini ESKİ TÜRK BOYLARININ YAPMIŞ OLDUĞU KESİNDİR. ayrıca, bu bölgədeki tasvirlerin Anadolu dışındaki benzerleri ise, Azerbaycan, Kobistan və hatta Sibirya da son yıllarda keşfedilen binlerce kayaüstü resmi meydana getirir. Görüldüğü gibi, çok geniş bir coğrafi bölgəyə yayılmış olmasına rağmen, şəkil və muhteva yönündən birbirinden bənzəri olan bu resimlerin, eskiden göçebe ve yarıgöçebe Türk boyları tarafından yapılmış oldukları bugün artık yerli ve yabancı bilim adamlarınca kesinlikle kabul edilmiştir.
Türklerde geyiklitaştan başka balık ve kaplumbağa formunda taşlarda mevcuttur. Fakat bu dikilitaşlar geyiklitaşlar kadar yaygın değildir. Kesik kafa sanılan sıntaşlar, buğ'un (liderin) canının Tanrıya uçtuğunu temsil ettiklerinden Bengü taşlarıdırlar. Buğ' un Hanın kağanın başarılarını anlattıklarından BOL BOL yani tarih yazıtlarıdır. Əməl esine göre ise Bengü taşlar alplere ait olan ve ölümsüzlüğü sembolize eden, alplerin ruhlarının Sonsuz bir dönüşüm dengesi içinde göğe yükselişini vurgulayan taşlardır.
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu, bu sahne 7 bin seneyi aşan bir Türk beşiğidir...