1964'te Ankara Üniversitesi DTCF Sinoloji Bölümü'ne girdi. 1964'te Çin Hükümeti'nden aldığı bursla Taiwan'a gitti. 1967 yılında yurda dönerek DTCF'ni bitirdi. 1964 yılında Harvard Üniversitesi Uzak Doğu Dilleri Bölümü'nde Çin ve Orta Asya Tarihi Dalı'nda doktora çalışmalarına başladı. 1972 yılında "The Itinerary of Wang Yen-Te Kao-ch'ang (981-984)" isimli çalışmasıyla doktor unvanını aldı. 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi Edebiyatt Fakültesi Tarih Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. 1981'de Genel Türk Tarihi Dalı'nda doçent, 1987'de de profesör oldu.
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği, Edebiyet Fakültesi Senato Temsilciliği, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü, Yabancı Diller Yüksek Okul Müdürlüğü, Tarih Bölümü Başkanlığı, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. 1994-1997 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Edebiyet Fakültesi Dekanlığı yaptı.
2007 yılında tarih Bölümünden emekli oldu.
Tung-hu’lar(Tunguzlar),Mao-tung’a -Mete’ye-bir elçi yollayarak,atını isterler. Mao-tun,devletin ileri gelenlerini toplayıp onların fikirlerini aldıktan sonra, itirazlara rağmen,atını vermeyi kabul eder. Tunguz’lar sonra bir elçi daha yollayarak bu sefer Mao-tun’un karısını isterler. Devletin ileri gelenleri,yine bir araya gelerek durumu görüşürler ve Mao-tun’un karısını vermesini istemezler.Fakat Mao-tun,karısını da vererek herhangi bir anlaşmazlığın çıkmasını önler.Tunguz’lar daha sonra sınırdaki çorak toprak parçasını isterler. Böylece her iki ülke arasındaki anlaşmazlığın ortadan kalkacağını söylerler.Mao-tun devletin ileri gelenlerini tekrar toplayarak durumu görüşür. Toplantıya gelenler bu işe yaramaz toprak parçasının verilmesini kabul ederler. Fakat bu seferler Mao-tun karşı çıkar. Sebeb olarak da “atım ve karım kendi malımdı.Toprak ise devletin malıdır.Bu malı başkasına kim verebilir?” diyerek, Tunguzların bu isteğini reddeder.
Bugünkü Orta Asya Türklerinin Çoğunda dil ve inanç bakımından Turfan Uygurlarının rolü büyük olmuştur. Bundan dolayı da Karahanlı Devleti ve Moğol Çağatay edebiyatının kökleri Turfan Uygurlarına dayanmıştır. 9. yüzyılda Turfan havzası Uygurlar tarafından tamamen Türkleştirilmiştir. Bu dönemde yalnız konuşma ve yazı dili değil aynı zamanda Budizm, Maniheizm ve Nestorianizm gibi çeşitli dinlere ait okunacak bütün dualar tamamen Türkçe olmuştur.
Netice olarak şunları söyleyebiliriz: Uygur kültürü, Orta Asya'daki kozmopolit kültür ve Uluslararası dinler ile Türk kültürü arasında gelişerek, yerleşik Türk kültürünün olgunlaşmasına yol açmıştır. Şehir hayatları çok düzenli olmuştur. Maniheizm ve Budizm'den dolayı, sanatlarında, edebiyatlarında çok mükemmel eserler ortaya çıkmıştır. Uygur beylerinin ve hatunlarının senet ile kurdukları "Buyan" (hayrat manasında kurulan manastırlar) müesseselerinde, okuma imkanı, hastane ve yolcular ile yoksullar için yatacak yerler mevcud olmuştur. Bir taraftan Doğu Asya milletleri (Kıtaylar ve Moğollar) diğer yandan Müslüman Türkler Turfan Uygur kültürünün varisi olmuşlardır. Yalnız bütün bunlar bilindiği halde nedense bizim Türk tarihçilerimizden bazıları Uygurların bilhassa Mani dinini benimsemelerinden dolayı "Türkleri zayıflatmak için kurulan bu tuzağa Uygurlar 763 senesinde tutulmuşlardır" denmekte ve bir başkası da daha da ileri giderek "Uygurlar Türk Tarihine, Türk varlığına, Türk ırkına ve Türk kültürüne ihanet etmişlerdir." diyebilmektedir.
Çinliler,Göktürk ve Uygurların kuvvetli oldukları dönemlerde,kendilerine yapılan saldırılardan bıkmışlardır. Bu yüzden de daima dost olarak kalmayı amaçlamışlardır. Fakat her iki devletin zayıfladığı ve yıkıldığı dönemlerde de kendilerine zarar vermeyecek şekilde ayakta kalmalarına yardım etmeye çalışmışlardır. Göktürk ve Uygurların kuvvetli olması bir ölçüde kendilerine de yarar sağlayacağını bilen Çinliler, kendi hayat alanlarından uzak, fakat daima kendilerine dost olabilecek birer devlet olmalarını istemişlerdir.
Uygur Mani edebiyatı, özenilerek yazılmış «İlahiler, günah çıkarma
formülleri, vaazlar ve efsaneler» şimdiye kadar çoğu zaman menfi yönden ele alınmış ve bu tutum Mani dini hakkında yanlış fikir veren görüşleri destekleyecek mahiyette olmuştur. Şimdiye kadar bizim tarihçiliğimizde de bu yol izlenmiş ve daha çok Mani dininin «savaşçılık özelliklerini» kaybettirdiği şeklinde mütalaa edilmiştir.
Mani dininin bu özelliği hiç şüphesiz doğrudur. Fakat bunun yanında Mani dininin yüksek ahlak seviyesi, musiki ve resim sanatlarına önem vermesi, bu dinin diğer özelliklerindendir. Denilebilir ki, Hıristiyan ve Zerdüşt felsefesi unsurları ile İran sanatını ihtiva eden Mani dini, Uygurların medenileşmesine yol açmıştır. Karabalgasun yazıtı bize «Vahşi âdetleri olan ve kan seline boğulmuş bu ülkenin sebzeyle beslenilen bir ülke haline geldiğini, insanların öldürüldüğü bu yerin, iyilik yapmanın teşvik edildiği bir yer haline geldiğini» söylemektedir.
Sayfa 27 - Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları · 1986 ·
Tarih için kaynak kitap önerileri çok soruluyor. Buradaki yazarların kitaplarına göz atmanızı öneririm. Bu da size son kez yaptığım amme hizmetim olsun zındıklar.
Türk Tarihi=>
Orta Asya Türk Tarihi konusunda önemli isimlerden olan Özkan İzgi hocanın bu kitabını okurken gerçekten bir çok bilgi edindim. Yüksek ihtimal tarih ile ilgili meslekler ve akademisyenlerin önemli kitaplarında biridir ama benim gibi bir okuyucu için bile okuması rahat bir eserdi. Tarih derslerimizde bile basit bir şekilde anlatılan bir konu olduğu için bu kitap sayesinde bir çok bilgi edindim. Bazı yerler benim gibi konunun dışında olan biri için fazla detayda olsa ben çok beğenerek okudum. TTK'den çıkan yayınların fiyatlarının diğer kitaplara göre daha uygun olduğunu eklersem şahsen ben okunabilir bir kitap olduğu düşüncesindeyim.
Kitap her ne kadar bir elçinin Seyahatnâmesi olsa da başlangıç olarak bütün bir Uygur tarihi kısaca verilmiş. Uygurların kuruluşu, bölünmeleri ve bir teşekkül olarak ortadan kalmaları. Daha sonra elçinin Uygurlar hakkında müşahedesi.
981'de Çin imparatoru tarafından Wang Yen Te Kao-Chang Uygurlarına (Tu-lu-fan) gitti. Birçok yerden , birçok boy toprağından geçerek oraya vardı. Uygur halkının gündelik yaşamına, anânelerine şahit oldu.
Stanislas Julien Çince'den çevirisini yapmış olsa bile Çinli uzmanlardan faydalanarak türkçeye düzenlemesini yapmış olan Özkan İzgi'nin yer yer çok fazla dipnot ile metindeki kelime ve bilgi yanlışlarını düzelterek okuyucuya sunduğunu görüyoruz. İlk sayfalarda genel Uygur tarihi, yani Köktürkler ve diğer boylarla olan mücadeleler, il tutma (devlet olma) zamanı, 9.yüzyılda yıkılış ve birçok Uygur'un farklı bölgelere göç edişi ve sonrasında seyahatnamenin türkçeye çevirisi, sonrasında çince ve ingilizce metinler. Ciddi bir emek söz konusu. Güzel bir kaynak.