Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Özkan İzgi

9.4/10
8 Kişi
37
Okunma
1
Beğeni
1.677
Görüntülenme

Özkan İzgi Sözleri ve Alıntıları

Özkan İzgi sözleri ve alıntılarını, Özkan İzgi kitap alıntılarını, Özkan İzgi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tung-hu’lar(Tunguzlar),Mao-tung’a -Mete’ye-bir elçi yollayarak,atını isterler. Mao-tun,devletin ileri gelenlerini toplayıp onların fikirlerini aldıktan sonra, itirazlara rağmen,atını vermeyi kabul eder. Tunguz’lar sonra bir elçi daha yollayarak bu sefer Mao-tun’un karısını isterler. Devletin ileri gelenleri,yine bir araya gelerek durumu görüşürler ve Mao-tun’un karısını vermesini istemezler.Fakat Mao-tun,karısını da vererek herhangi bir anlaşmazlığın çıkmasını önler.Tunguz’lar daha sonra sınırdaki çorak toprak parçasını isterler. Böylece her iki ülke arasındaki anlaşmazlığın ortadan kalkacağını söylerler.Mao-tun devletin ileri gelenlerini tekrar toplayarak durumu görüşür. Toplantıya gelenler bu işe yaramaz toprak parçasının verilmesini kabul ederler. Fakat bu seferler Mao-tun karşı çıkar. Sebeb olarak da “atım ve karım kendi malımdı.Toprak ise devletin malıdır.Bu malı başkasına kim verebilir?” diyerek, Tunguzların bu isteğini reddeder.
Bugünkü Orta Asya Türklerinin Çoğunda dil ve inanç bakımından Turfan Uygurlarının rolü büyük olmuştur. Bundan dolayı da Karahanlı Devleti ve Moğol Çağatay edebiyatının kökleri Turfan Uygurlarına dayanmıştır. 9. yüzyılda Turfan havzası Uygurlar tarafından tamamen Türkleştirilmiştir. Bu dönemde yalnız konuşma ve yazı dili değil aynı zamanda Budizm, Maniheizm ve Nestorianizm gibi çeşitli dinlere ait okunacak bütün dualar tamamen Türkçe olmuştur. Netice olarak şunları söyleyebiliriz: Uygur kültürü, Orta Asya'daki kozmopolit kültür ve Uluslararası dinler ile Türk kültürü arasında gelişerek, yerleşik Türk kültürünün olgunlaşmasına yol açmıştır. Şehir hayatları çok düzenli olmuştur. Maniheizm ve Budizm'den dolayı, sanatlarında, edebiyatlarında çok mükemmel eserler ortaya çıkmıştır. Uygur beylerinin ve hatunlarının senet ile kurdukları "Buyan" (hayrat manasında kurulan manastırlar) müesseselerinde, okuma imkanı, hastane ve yolcular ile yoksullar için yatacak yerler mevcud olmuştur. Bir taraftan Doğu Asya milletleri (Kıtaylar ve Moğollar) diğer yandan Müslüman Türkler Turfan Uygur kültürünün varisi olmuşlardır. Yalnız bütün bunlar bilindiği halde nedense bizim Türk tarihçilerimizden bazıları Uygurların bilhassa Mani dinini benimsemelerinden dolayı "Türkleri zayıflatmak için kurulan bu tuzağa Uygurlar 763 senesinde tutulmuşlardır" denmekte ve bir başkası da daha da ileri giderek "Uygurlar Türk Tarihine, Türk varlığına, Türk ırkına ve Türk kültürüne ihanet etmişlerdir." diyebilmektedir.
Sayfa 331
Reklam
"Bu Uygurlar... Artık Bozkır Türk devleti'nden farklı idiler: hakimiyeti genişletme düşüncesinde olmamış, büyük siyasi çatışmalara girmemiş, başta Çin hükümetleri ol­mak üzere, komşuları ile dostluk ve ticari münasebetlerini devam et­tirmeyi tercih etmişlerdir."
Türklerde(araplaşmamış türklerde) dini hoşgörü ezelden beri var
"Uygurlar Maniheizm dinini kabul etmeden önce çeşitli dinlerle karşılaşmışlar ve bunlardan en son olarak Budizmi kabul etmişlerdir. Esasında Uygurlar, inanç alanında çok serbest olmuşlar, çabuk din de­ğiştirmişler ve yeni kabul ettikleri bir dini yaymak için de çok çalışmışlardır. Uygurların din hususundaki hoşgörülü olmalarında da başarı­lı olduklarını söyleyebiliriz."
Çinliler,Göktürk ve Uygurların kuvvetli oldukları dönemlerde,kendilerine yapılan saldırılardan bıkmışlardır. Bu yüzden de daima dost olarak kalmayı amaçlamışlardır. Fakat her iki devletin zayıfladığı ve yıkıldığı dönemlerde de kendilerine zarar vermeyecek şekilde ayakta kalmalarına yardım etmeye çalışmışlardır. Göktürk ve Uygurların kuvvetli olması bir ölçüde kendilerine de yarar sağlayacağını bilen Çinliler, kendi hayat alanlarından uzak, fakat daima kendilerine dost olabilecek birer devlet olmalarını istemişlerdir.
Sayfa 137Kitabı okudu
İnsanlar iyi yüzlüdür ve usta sanatkârlardır.
Sayfa 72 - Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları · 1986 ·
Reklam
Uygur Mani edebiyatı, özenilerek yazılmış «İlahiler, günah çıkarma formülleri, vaazlar ve efsaneler» şimdiye kadar çoğu zaman menfi yönden ele alınmış ve bu tutum Mani dini hakkında yanlış fikir veren görüşleri destekleyecek mahiyette olmuştur. Şimdiye kadar bizim tarihçiliğimizde de bu yol izlenmiş ve daha çok Mani dininin «savaşçılık özelliklerini» kaybettirdiği şeklinde mütalaa edilmiştir. Mani dininin bu özelliği hiç şüphesiz doğrudur. Fakat bunun yanında Mani dininin yüksek ahlak seviyesi, musiki ve resim sanatlarına önem vermesi, bu dinin diğer özelliklerindendir. Denilebilir ki, Hıristiyan ve Zerdüşt felsefesi unsurları ile İran sanatını ihtiva eden Mani dini, Uygurların medenileşmesine yol açmıştır. Karabalgasun yazıtı bize «Vahşi âdetleri olan ve kan seline boğulmuş bu ülkenin sebzeyle beslenilen bir ülke haline geldiğini, insanların öldürüldüğü bu yerin, iyilik yapmanın teşvik edildiği bir yer haline geldiğini» söylemektedir.
Sayfa 27 - Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları · 1986 ·
"T'ang sülalesi tarihçileri, Kutluk Bilge Kül Kağan zamanında Uygurların, Altay Dağlarından, Baykal Gölü'ne kadar uzanan bir bölge­ de hüküm sürdüklerinden bahsetmektedirler. Uygurlar bu devirde, ken­ dilerine başşehir olarak, o zamanlar "Ordu Balığ" denen ve Hunlar zamanından beri bilinen, Yukarı Orhun Nehri üzerinde bulunan "Kara­ halgasun" şehrini seçmişlerdir."
Eski Türklerin Şamanizm dininde herhangi bir kitabı olmadığından bu dinin reisleri -ki bunlara kam veya şaman adı verilirdi- bir çok vazifeleri olan kimselerdi. Şamanlar astronomiden anlarlar ve ay ile güneş tutulmalarından sonra geleceğe dair haberler verirlerdi. Şamanlara danışılmadan savaşa gidilmezdi. Şamanlar, hastalık ve ölüm zamanlarında da vazife görürler ve hastanın yanına giderek dua ederler, tedavide bulunurlardı.Şamanlık aileden aileye geçer ve daha çocukluk yıllarında büyüklerinden şaman adetlerini öğrenirlerdi. Büyük kısmı erkek olan şamanların yanısıra kadın şamanlara da rastlanmaktadır. Şamanlar ak ve kara olmak üzere, ikiye ayrılırlardı.Ak şamanlar iyi ruhlara,kara şamanlar ise kötü ruhlara hitap ederlerdi.
Türklerde hayvan,bilhassa şu üç hususiyetinden dolayı,ehemmiyet kazanmıştır.Bir kere hayvan,bu insanların başlıca gıda maddesi olmuştur.Etini,günlük ihtiyaçları için pişirip yedikleri gibi,kurutarak ilerideki ihtiyaçlarını gidermek için de kullanmışlardır.Ayrıca hayvanın sütünden, derisinden ve yününden giyim eşyası olarak yararlanmışlardır. Hayvanın ikinci hususiyeti,Çin başta olmak üzere,ziraatçi ülkelerde mühim bir ticaret unsuru olması idi.Bunlar,hayvanlarını satıp kendi ihtiyaçları olan zirai ürünleri alırlardı.Hayvanın üçüncü hususiyeti ise,nakil vasıtası olarak kullanılmasıdır.Türklerin sahip olduğu hayvanların başında at gelmektedir.At, Türklerde yiyecek,ticaret vasıtası ve nakil aracı olarak ehemmiyet kazanmıştır. Bilhassa Çin ile Hunlar zamanında başlayan ticarette, at mühim bir yer almış ve hatta Çin sınırlarında at pazarları kurulmuştur.
Reklam
Bir Türk kavminin kurmuş olduğu Chou sülalesine atın tesiri büyük olmuştur. Bu sülale zamanında bugünkü Şansi eyaletinde bir kuzey devleti olan Chao’lar bu komşularından ata binmeyi öğrenmişlerdir. Chao’ların ata biniciliği öğrenmeleri yanı sıra giyimde de bir değişiklik olmuş ve eskiden giydikleri uzun etekli elbiseleri bırakmışlar yerine,ata bindiklerinden dolayı, pantolon şekinde elbiseler giymeye başlamışlardır.
"Nüfus bakımından da fazla kalabalık olmayan Uygurların ata binmede ve ok atmada ki becerilerinin, eski bir geleneğin devamı olduğu bi­ linmektedir. Disiplin cezaları çok şiddetli olup bilhassa, hırsızlık ve ırza geçme gibi olayların çok ender olması dikkat çekicidir."
Orta Asya'da kurulan Türk devletlerinin ekonomisi, mağlup veya tâbi ülkelerden alınan yıllık vergi ve hediyeler ile halktan alınan ver-gilere dayanmaktadır. Hunlardan beri, devlet tarafından halktan vergi toplamak için şahıslar görevlendirilmiş olması, bilhassa devletin kendi halkından vergi toplamakta ne kadar ciddiyete sahip olduğunu gösteren bir delil olmaktadır. Göktürkler zamanında bu vergiler amga veya ımga denilen, Uygurlar döneminde ise ağıcı ismi verilen devlet hazinedarları tarafından toplanmıştır.
Sayfa 303
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun semeratı uful eder.
Sayfa 382Kitabı okudu
Bizim Türk milleti olarak,ne bütün dünyanın Türk olduğunu ve ne de bütün medeniyetlerin Türkler tarafından yaratıldığını iddia etmeye,tarihi ve kaynakları zorlamaya ihtiyacımız yoktur. İhtiyacımız olan,Atatürk’ün istediği gibi, sadece sağlam kaynaklara dayanarak, geçmiş tarihimizi bilmek ve dün ile bugün arasında bir kültür birliğinin varlığını ortaya çıkartmaktır.Kendi tarihimize yabancıların gözü ile değil,kendi tarihi geçmişimizden hareket ederek,objektif bir şekilde bakmanın bize ne kadar yararlı olduğunu, bilhassa şu son 30-40 senedir gelişen Türk tarihçiliği göstermiştir.
Sayfa 193Kitabı okudu
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.