(...) Sadece Orta Asya'da üretilen metinlerde değil yerel inançlarda da efsanenin önemli bir yeri olmuş. Örneğin yine Tatar metne göre bu gençlerin isimleri çok özeldir ve eğer birisi tüm kalbiyle bu isimleri söyler ya da yanında taşır ise kendisi ve ailesi günahlardan, hastalıktan ve acıdan korunur. Sabahtan akşama kadar isimleri yanında taşıyan uzun ve mutlu yaşar. Tatarlar arasında yaygın olmuş bir diğer inanca göre, bir mektubun postada kaybolmasından sakın mak için zarfta adresin yazıldığı yere "Kıtmir" yazılır. Zamanla bu iadeli tahaütlü yollamak anlamına gelen Rusça "zakaznoe"nun yerini de tutmuş.
Mevlana Mesnevi'nin birinci cildinde Eshab-ı Kehf'in uykusunu, bâtıni dünyaya yolculuk olarak yorumlar. Bu uykuyu insanın dünyadaki yanılgı gölgelere gözlerini kapaması fakat bu gölgelerin ardındaki asıl gerçekliğe gözlerini açması olarak yorumlar. Yeni Platoncu yaklaşım burada Eshab-ı Kehf kıssası ile açıklanmaya çalışılmıştır. Onlar sağa sola çevirilseler de, uykularına devam ederler. Yani dünyevi işlerle uğraşsalar da hayattan kopmuşlardır. Zamanın uzunluğu kısalığı gibi konular, dünyevi ve gerçekliği yansıtmayan olgulardır. Eshab-ı Kehf'e nasıl uyudukları üç yüzyıl bir an gibi geldiyse bu yoldaki biri içinde durum böyledir.
Afganistan'da Eshab-ı Kehf ile ilişkilendirilen iki ziyaret yeri bulunur. Bunlardan birisi Meymaneh diğeri de Harekan şehrindedir. Harekan'daki ziyaret yerinde Eshab-ı Kehf adına yapılmış bir cami vardır. Bu caminin yanında bir veliye ait olduğu söylenen bir mezar bulunur. Kuduz bir köpek tarafından ısırılanlar buraya getirilir ve Kehf suresi okunarak Eshab-ı Kehf'in köpeği Kıtmir'den yardım istenir. Böylece hastanın iyileşeceğine inanılır. Meymaneh'te ise yine Eshab-ı Kehf adına yapılmış bir cami bulunur.
Eshab-ı Kehf'ten fütüvvetnamelerde de sıkça bahsedilir, çünkü bu sure fütüvvetle ilgili bulunan üç sureden birisidir. Eldeki en eski Fütüvvetnameler Sulemi'nin 10. yüzyılda yazılan "Kitab al-Futuvva"sı ve Ansari'nin sufilerin fütüvvet hakkındaki sözlerini derlediği Arapça'sının yanında Farsçasınıda verdiği "Fütüvvetname" adlı eseridir. İlk Türkçe fütüvvetname ise 13. yüzyılda yazılan Burgazi fütüvvetnamesidir. Bunu Seyyid Gaybi oğlu Şeyh Hüseyin'in Fatih Sultan Mehmet döneminde yazılmış fütüvvetnamesi takip eder. Daha sonra da pek çok fütüvvetname metninde Eshab-ı Kehf'e değinilir. Burada sadece Burgazi fütüvvetnamesine değindim. İslami yazındaki bu müthiş zenginlik kaynaklar konusunda seçici olmayı gerektiriyor, çünkü daha pek çok metinde Eshab-ı Kehf'ten bir şekilde bahsediliyor ve bunların hepsini bu çalışmaya almak mümkün olmamıştır.
Kitap ile ilgili diyebileceğim bir kaç objektif şey; Kitap güzel, bir çok bilgi barındırıyor, amma velakin kitabın bazı yerlerinde kitap, asıl konudan uzaklaşıyor ve bir karmaşıklık yaşayabiliyorsunuz. Bu ufak sorunu göz önüne almazsak, yazarımız bilgileri, fotoğraflar ile de çok güzel süslemiş.
Sizin de benim gibi Coğrafyamızın veyahut dünyamızda yer alan efsanelere ilginiz var ise kesinlikle tavsiye ediyorum.
Aşağıya ise kitabın içinde geçen çok güzel bir cümleyi bırakıyorum:
"Efsane, bir şeyleri gizlemez ya da bir şeylere işaret etmez; efsane ne bir yalandır ne de bir iftiradır: O bir yansımadır."