Par Lagerkvist sözleri ve alıntılarını, Par Lagerkvist kitap alıntılarını, Par Lagerkvist en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Onu anlamaktan öylesine uzağım ki, hem iyidir hem kötü, hem aydınlıktır hem karanlık, hem anlamsızlıktır hemde kavrayamayacağımız ama boyuna düşünmeden de edemeyeceğimiz bir anlamla doludur. Çözümü olmayan ama varolan bir bilmece..."
gördüm,
birinin görülmemiş kocaman boynuzlu bir erkek keçiyi karanlıktan çekip ileri getirdiğini,
hayvanın başından aşağı su dökülüyor gibi geldi bana.
Ondan ötesini bilmiyorum.
Çıldırdı bu dünya diyorum. Son barış! Artık savaş yok! Ne saçmalık, ne çocukluk! Evrenin yasalarını değiştirebileceklerini mi sanıyorlar? Ne hayal! Geçmişe ve geleneklere ne ihanet! Savaş olmayacakmış! Artık kan dökülmeyecek mi, daha nice zaferler kazanılmayacak mı? Şövalyeler, oklarını kuşanmağa çağıran savaş borusu bir daha ötmeyecek mi?
Fakat birden her şey değişti. Bir rahatlık, bir hafiflik geldi bana; bu bir ölüm duygusu değil, yaşam duygusu idi, yaşam hazzının anlatılmaz bir duygusu, ama öylesine sert, öylesine görülmemiş... Oydu bu! Oydu! Beni dolduran oydu, biliyordum, duyuyordum! Beni o dolduruyordu. Beni yok ediyor, tümden kendisi ile dolduruyordu, kendi mutluluğu ile, sevinci ile, kendi coşkusu. Ah, onun soluğunu, esinini duymak, onun olmak, sadece onun malı olmak olağanüstü bir şeydi. Onun coşkusuna, onun mutluluğuna, ondaki kıvanca katılmak. Yaşarken tanrının neşesini paylaşmaktan daha güzel bir şey var mıdır?
Evet. İki kardeşim de ölmüş, bir ben kalmıştım yalnız. Çocukluğumda, gençliğimde bundan ötürü çok sevgi gördüm. Ama gene de yalnızdım, garip değil mi? Çocuklar sevgi ile sarılı olsalar da yalnızdırlar, kimse fark etmez bu yalnızlığı.
...
En çok birlikte olduğum kimse annemdi. Kuşku yok, birbirimize çok benziyorduk, ikimiz de ciddiydik. Sanki aynı yaştaymışız, aynı yaşantıyı geçirmişiz gibi, birlikte yürür konuşurduk. Gerçekte ikimiz de bu yaşantı üstüne çok bir şey bilmiyorduk. Bu sözcükle anılan şeyden annem tümden habersizdi... Bütün bayağılıklardan, kötülükten ve insanların yaşam budur diye çok iyi bildiklerini söyleyerek övündükleri bozukluktan. Sadece basit şeyleri bilirdi: Söz gelişi çocuk doğurmak, onları kaybetmek, gene söz gelişi genç ve güçlü bir adamı sevip onun kendi gibi yıprandığını görmek. İşte böyle şeyleri bilirdi, e bu kadarı da yeterli görülebilir. Ruhu bir ağaç gibi saf ve sade idi. Uzun boylu bir kadındı ve gerçekten de bir ağaca benzerdi çünkü onda huzurlu, sakin bir şey vardı.
Zamanla anladım; korkudan, tanrı ile karşılaşacak mıyım karşılaşmıyacak mıyım diye duyduğum kuşkudan, kuruntudan olmuştu bu. Yanlışlık burada olmalıydı. İçinde kuşku, kuruntu olanı tanrı zor alırdı kollarına.
Ama nasıl korkusuz, kuşkusuz olabilirdi insan? Korku, kuşku duymadan nasıl yaklaşabilirdi tanrıya?
Aşk ölümlü bir şeydir, öldüğü zaman çürür ve yeni bir aşk için gübre olur. Ölmüş aşk bundan sonra gizli yaşamını yaşayan aşta sürdürür ve böylece aşkta ölüm yoktur gerçekte.
Tanrı, olmasını istediğim gibi olmadı, çünkü çok daha fazla olmasını beklemiştim onun. Olamadı. Güvenlik, huzur ve dinginlik değildi tanrı. Huzursuzluktu o, çekişme idi, kesinsizlikti. Bunlardı işte tanrı.