En derin sırların Kutsal Kitap’ta gizli olduğuna inanıyorlar ve kendilerini bu saçmalıkları araştırmak için yoruyorlar, işe yarar olanı ihmal ediyorlar.(:99) Spinoza
Ahlak; sadece özgür olduğu için kendisini kendi aklıyla mutlak yasalara bağlayan, özgür bir vekil olarak insan anlayışına dayandığına göre, sorumluluğunu kavramak için kendi üzerinde bir Varlığın yetkisine ya da sorumluluğunu yerine getirmek için kuralın kendisinden başka bir motivasyona ihtiyaç duymaz... böylece, kendisi için ahlakın, (nesnel olarak motivasyon ya da öznel olarak harekete geçme yetisi için) bir din olgusuna pek de ihtiyacı yoktur, uygulamada salt akıl kendisine yetebilir
(Kant 1960:3).
Kant’ın bilgiye bakışından çok, Tanrı’nın geleneksel kanıtlarını reddetmesine, etik değerlendirmesine ve Hristiyanlığa biçtiği değere değineceğiz. Kendisinden önceki Aydınlanma filozofları gibi, İncil’e bağlı olmayan, vahiyden çok akılcılığa dayanan bir öğretiyi savunması nedeniyle Prusya Kralı Frederick William tarafından Kant’ın dinsel konular üzerinde daha fazla öğretmesi ya da yazması yasaklandı. Kant, kralın ölümüne kadar bu buyruğa boyun eğdi, sonrasında ise Yalnızca Akılla Sınırlandırılan Din (“Religion within the Limits of Reason Alone”) (1793) adlı eserini yazdı.
Kitabın başlığından da anlaşıldığı gibi Kant Hristiyanlığı vahyinin, Allah’ın Oğlu olan İsa Mesih’in beden alarak dünyaya gelmesinin, Hristiyan lütuf ve kurtuluş öğretisinin ve insan ile ilgilenen doğaüstü bir Tanrı inancının dışında tutmayı amaçladı. Bunun yerine ‘kendi kendine yetme’ öğretisini öne sürdü:
Gerçek din Tanrı’nın kurtuluşumuz için ne yaptığının değil, ama buna layık olmak için ne yapmamız gerektiğinin üzerinde düşünmekten ibarettir... ve bunun gerekliliğinden Kutsal Kitap’la ilgili herhangi bir şey okumadan her insan emin olabilir
(Kant 1960:123).
İnsanın kendisi her durumda ahlaki açıdan neyin iyi ya da kötü olduğunu, olması gerekenleri anlayabilir ya da anlamalıdır
(Kant 1960:40).